İcazet vermek, bir işe veya kişiye izin vermek, onay vermek gibi anlamlara gelmektedir. İcazetname veren taraf, aslında belli bir işe veya kişiye bir nevi kefil olmuş olur. Uygunluğunu tasdik etmiş olur.
Mesela, geçmişte hocalar öğrencilerine icazetname verirlerdi. Böylece hoca, o öğrencinin kendisinden okuduğunu ve ilim tahsil ettiğini kabul etmiş olurdu. Hoca bu icazetnameyle, bir nevi, öğrencisine kefil olmuş, sorumluluğunu üzerine almış demektir. İcazetnamede tespit vardır. Benden okumuştur, anlamında açık bir haber verme (ihbar) vardır. Yoksa icazetname, o talebe şunları biliyorsa benden okumuştur, şeklinde şartlı bir beyan değildir. Hoca, talebenin yeterli derecede okumadığından şüpheliyse zaten icazet vermez ve vebale girmez.
Günümüze gelindiğinde iktisat alanında da icazetnameler türedi. Katılım sektöründeki kuruluşların çeşitli işlemleri hakkında icazetnameler var. İcazetnamelerin altında da, o kuruluşun danışma komitesinde bulunan uzmanların imzaları oluyor. Esasında bu tür icazet belgelerinin belli bir kuruluşun belli bir faaliyetinin dine uygun olduğunu onaylayan, tespit eden ve haber veren belgeler olması beklenir. Fakat birçoğunda şu tür ifadelerin bulunduğunu görüyoruz:
“Bu usul ve şartlara riayet edilerek … ürününün müşterilere sunulması Katılım Bankacılığı Prensiplerine uygundur.”
“… Bankası’nın … yöntemiyle fon kullandırması, … Katılım Bankacılığı ilkelerine uygundur.”
"bu çerçevede müşterilerine yatırım vekâleti yoluyla finansman sağlaması Faizsiz Bankacılık İlke ve Standartları'na uygundur."
“… yapılması Katılım finans ilkelerine uygundur.”
Şimdi bu cümlelerde bir tespit var mı? Şöyle yapılması uygundur, deniliyor. Peki ilgili kuruluş öyle yapıyor mu? Tespit ne?
Bu cümlelerde, imza atanlara atfen, ilgili kuruluşun yaptığı o işleme şahit olduk, inceledik, denetledik ve usulüne uygun yapıldığını gördük anlamında bir haber verme var mı? Yapılan işleme onay var mı? Yoksa işlemin nasıl uygun olabileceğine ilişkin gerekli şartlar zikredilmiş ve konuyla ilgili genel bir bilgi verilmiş mi oluyor? “Bu bilgiye uygun hareket ederse, caizdir”, “şayet böyle yapıyorlarsa dine uygundur”, gibi bir şey mi demek istiyorlar?
Hiç böyle bir icazet belgesi olur mu? Bunu imzalayanlar böyle bir işlemin söz konusu kuruluş tarafından usulüne uygun yapıldığına bir şekilde kefil olmuş ve dinî sorumluluğu üzerlerine almış oluyorlar mı? Maalesef. Bunlar, sorumluluk üstlenmeyen, adeta topu taca atan cümleler.
Bu cümleleri söyleyebilmek için danışma komitesinde bulunmaya lüzum yok ki. O kuruluşla hiç ilgisi bulunmayan ve dünyanın öbür ucunda yaşayan bir fıkıhçı da bu cümleleri söyleyebilir. “Şayet şunları yapıyorlarsa uygundur, yoksa uygun değildir.” Herhangi bir fetva mercii de böyle cümleler kurarak fetva verebilir. Dünya üzerinde zaten fetva veren bir çok kişi ve kuruluş var. İcazetnâmenin fetvadan öte bir işlevi olmalı değil mi?
Biliyoruz ki, fetvalar genel hüküm mahiyetindedir. Herhangi bir konuda bir fetvanın bulunması, belli bir kişi veya kuruluşun o fetvaya uygun hareket ettiğini garanti etmez. İşte icazetname bu noktada, fetvadan sonra devreye girer. Fetvaya uygun hareket edildiğine dair bir tespit aktarır ve bu tespite binaen de belli bir kuruluşun belli bir işleminin helal olduğuna dair spesifik bir karar/onay vermiş olur. Dine uygunluğu garanti eder ve kamuoyuna güven telkin eder.
Şu da var ki, haklarını yemeyelim, bazı kuruluşların icazetnamelerinde ise bahsettiğimiz bu hassasiyete uygun hareket edildiğini görüyoruz. Mesela bir icazetnamede şöyle deniliyor:
“… ilkelerini benimsemiş … A.Ş.’nin … yılından itibaren faaliyetlerini İslami kaideler çerçevesinde icra ettiğini ayrıca gerçekleştirilen işlemlerin kontrol ve denetiminin tarafımızca yapıldığını beyan ederiz.”
İşte sorumluluk almak budur.
Kanaatimce, icâzet belgesi işte böyle olur.
Allâhü a'lâ ve a'lem.
30.08.2025
Dr. Bilal ESEN












