Kur'an kursuna zekat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kur'an kursuna zekat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ZEKÂT FAKİRİN HAKKI, KURUMLARIN, KURSLARIN... DEĞİL

Şu sorulara bir bakalım:

  1. Okula zekat verilir mi?
  2. Üniversiteye zekat verilir mi? 
  3. Camiye zekat verilir mi?
  4. Çeşmeye zekat verilir mi?
  5. Su kuyusuna zekat verilir mi?
  6. Kur'an kursuna zekat verilir mi?
  7. Dershaneye zekat verilir mi?
  8. Gazeteye zekat verilir mi?
  9. Dergiye zekat verilir mi?
  10. Cemaatin TV'sine zekat verilebilir mi?
  11. ...?

İlk bakışta bu sorular normal ve sıradan gibi duruyor. 

Fakat iyi bakılırsa görülecektir ki, bu sorularda her şey var ama fakir yok, muhtaç yok. Kısacası "insan" yok.

Bütün bu soruların arkasında, maalesef, görünmeyen bir fikir var ki o da şu: Zekatı insana vermeyelim. Acaba biz nasıl ederiz de zekatı başka yerlere, adımızı yazdırabileceğimiz ve biraz reklam yapabileceğimiz yerlere verebiliriz, inşaata ve betona nasıl gömebiliriz, ya da bu zekatı kendi grubumuzun ve cemaatimizin çıkarları için nasıl kullanabiliriz (!)

Maalesef, bu heves, zekatın anlamını doğru kavrayamamaktan kaynaklanıyor. Zekatın fakirin hakkı olduğu gerçeği bir türlü kabullenilmiyor. "Onların mallarında isteyen veya isteyemeyen fakir için belli bir hak vardır" ayeti ve benzeri ayetler hatırlanmıyor.

İşte ulemamız, bu tip bahanelerle zekat kavramının içi boşaltılmasın diye, zekat malının temlik edilmiş olmasını yani fakir olan gerçek kişilerin mülkiyetine geçirilmesini şart görmüşlerdir. Temlikin olduğu yerde insan vardır. İnsanın olmadığı yerde ise betona ve toprağa para gömmekle temlik gerçekleşmiş olmaz. Kamuya açık alana yapılan su kuyusu hiç bir fakirin mülkiyetine geçmiyor. Cami ve okul, hiçbir fakirin malı haline gelmiyor. Böyle işlerde zekat malı, fakire temlik edilmiş olmuyor.

Para belli bir fakire teslim edilmedikçe, Kur'an kursunun binasına harcamakla veya kursta yemek çıkarmakla da temlik olmaz. O kurslarda fakirler haricinde kimlere ve hangi zenginlere ne gibi yemekler yedirildiği konusunu şimdilik bir tarafa bırakalım, velev ki kursta yemek yiyenlerin hepsi fakir olsun, bir fakirin önüne yemek tabağı koymakla da temlik gerçekleşmiş olmaz. Bu hareket, ister ye ister yeme, demektir. Tabak benim, yemezsen geri alırım, çöpe dökebilirim, demektir. Nitekim bu tür kurs ve yurtlarda genellikle öğrencinin, yemekhane dışına yemek çıkarması bile yasaktır. Burada temlik yok, ibâha vardır. Temlikte ise, malı tamamen fakire teslim edersin,  sonra da artık ona hiç karışmazsın. Fakir onu nasıl kullanırsa kullanır. Teslim ettiğin andan itibaren o malda senin yetkin biter.

Ayrıca hem öğrencilerden, en azından kısmi olarak kurs aidatı almak ve o aidat karşılığında öğrenciye yemek çıkarmak zorunda olmak hem de o yemeği zekata saymak da olacak iş değil. Karşılığında bir şey almışsan, verdiğin şeyi zekata sayamazsın.

Bu nedenle işçi çalıştıran bir patron, verdiği maaşı zekata sayamaz. Çünkü o maaş karşılığında işçinin emeğini satın almıştır. Zekat, karşılıksız verilir. Karşılığında bir para veya bir hizmet alıyorsan, verdiğin şey, zekat değildir. O malın veya hizmetin bedelidir. 

Kurslarda veya adında İslam kelimesi bulunan bir eğitim kurumunda, ders veren hocaların ders ücretleri zekat parasından ödenemez. Çünkü o hocalarla yapılan sözleşme gereği zaten maaş verilmesi gerekir. Çalıştırma karşılığında verilen para zekat değil maaş olur. Zekat karşılığında kimse çalıştırılamaz.

Peki efendim, eski alimlerden hiç yok mu, yukarıdaki yerlere fi sebilillâh kapsamında zekat verilebilir, diyen? Olabilir. Ancak bu tür görüşler gelenekte hakim olmamış, yaygınlaşmamış, bunların istismara açık olduğu daha o günlerde anlaşılmıştır. Fakat ne zaman ki geleneğimizin yüzyıllar içinde kazandığı birikim ve tecrübe hor görülmüş ve terkedilmiştir, işte o boşluktan din istismarcısı örgütler yararlanmıştır. Bunlar, aman zekat malı fakire gitmesin de bize gelsin, diye bütün köşe başlarını tutmuşlar ve zekat malıyla kendi gruplarını güçlendirip zekat mallarını müslümanlar aleyhine hain projelerde kullanmışlardır.

Bırakalım zekatlar fakirlere gitsin, muhtaçlara gitsin.

Köşe başlarını tutanlara ve fakirlere giden yolları kesenlere prim vermeyelim.

Zekat, fakir ile zengini buluşturur. Gönül köprüleri kurar. Gönlün halini yine bir gönül anlar. İnşaatlar ve betonlar insanların halini anlayamaz.

Bir de şu var, müslümanın yapması gereken hayırlar sadece zekattan mı ibarettir ki, her şeyi zekata saymaya çalışıyoruz. Neden ecdadı örnek alıp da zekat dışında da hayırlar yapmaya, yeni bir vakıf medeniyeti kurmaya çalışmıyoruz? Ecdad bir çok hayrı vakıf müessesleriyle gerçekleştirdi. Vakıf malları içinde ise zekat malı yoktur.

Zekat, müslümanın vermesi gereken en asgari sadaka miktarıdır. Zekat vermeye alışan müslüman olgunlaşır, cömertliği artar ve daha sonra gönüllü olarak zekat dışında da daha nice hayırlar yapar. İşte biz o ilave hayırları yapmaya da talip olalım.