ilahiyatçı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ilahiyatçı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İSLÂM'IN HÜKÜMLERİNİ SIRTLARINDA TAŞIYAMAYANLAR DEİZM DİYE BİR ŞEY KEŞFETTİ (!)

Başlamadan önce, bu yazıda ilahiyatçı kavramını, dinle ilgilenen ve din hakkında konuşmayı meslek edinen kişi anlamında genel bir ifade olarak kullandığımı belirtmek isterim.

Bugünlerin moda tabiri deizm. Peki deizm bir din midir? Hayır! Dinsizlik midir? Hayır! Nedir o zaman deizm?
Deizm, "bir tanrıya inanırım ama hayatımı tanrının istediği şekilde değil keyfime göre yaşarım", diyenlerin uydurduğu bir şey. Bugünlerde bu tabir, İslam ahkamını ve özellikle de ameli hükümleri kendi üzerlerinde ağırlık gören sözde ilahiyatçılar, felsefeciler ve sözde Kur'ancı olduğunu söyleyen kişiler tarafından parlatılıyor.
Çünkü dinin amel boyutu onlara ağır geldi. Böyle bir din olmaz, dediler. Dinde bu kadar çok ahkam olduğu için insanların bu dinden kaçtığını söylediler. Ve kaçılan yeri deizm diye tanımladılar.
Demek istiyorlar ki, siz dinde bu kadar ahkam olduğunu söylerseniz, dini hayata uygulamaya kalkarsanız insanlar da dinden kaçar. Dinin zihinde ve kalpte olduğunu, kişinin kalbi temiz olduktan sonra hayatını istediği herhangi bir ideolojiye göre tanzim edebileceğini, bunu yaptığında da İslam'ı doğru olarak yaşamış olacağını söyleseydiniz, işte bu, doğru olurdu (!)

Evet saydığım kesimler adeta bunları söylüyorlar. Bu kesimler dışında, güya tasavvufu savunmak adına fıkıh ilmine ve kelam ilmine saldırıda bulunan sözde tasavvufçu bazı akademisyenlerin de bu fikre kısmi destek verdiğini belirtmem gerekir. Çünkü onların beğendiği dinde de, fıkıh yok, amelî ahkam yok, bol bol batinî teviller var. Budistler gibi "nirvanaya ermeyi" kutsuyorlar ama gerek inanç bakımından gerekse amel bakımından dinin sınırları olmasını kabul etmiyorlar. Hatta bu sözde tasavvufçu akademisyenler arasında, İslam'ı tek hak din olarak kabul etmeyen, bütün dinlerin birliğini ve eşitliğini savunan ve dolayısıyla neden İslamiyeti seçtiğini anlamsız hale getiren bazı kişiler bile var.
Halbuki, şayet hakikaten Allah'ın dinine tabi olmaktan bahsediyorsak, İslam dininde ta baştan beri kırmızı çizgiler vardı, sınırlar vardı. Nasıl inanacağımız hakkında olduğu gibi nasıl yaşayacağımıza dair de kurallar vardı. İslam, iman ve amel-i salih şeklinde iki boyuta sahipti. Ama bahsettiğim o sözde ilahiyatçılar ve felsefeciler için amel boyutu, hep dışlanması gereken bir boyut sayıldı. Sözde Kur'ancılar için ise, amel boyutu sadece keyfe bağlıydı; Kur'an'ı kendi keyfine göre yorumlarsın, istediğin hükmü alırsın; beğenmediğini ve aklına uymayanı atarsın. Böylece ağırlıklardan kurtulmuş olursun (!)

Onlar din deyince sadece fikrî tartışma malzemesi olacak bir şey aradılar. Entellektüel fantezilerini tatmin edebilecekleri bir laf kalabalığı sayıyorlar dini. Ama "hayatımda dini nasıl yaşamalıyım?" gibi sorulara asla cevap vermek istemiyorlar. Dinin hükümlerinin günümüzde de hayata geçirilmesi hakkında; ailede, sokakta, ekonomide, iş dünyasında, kılık kıyafette, yiyecekte, içecekte... dinî hassasiyetlere nasıl dikkat edileceği hususunda konuşmayı istemiyorlar, bu konularda konuşanları ve çözüm üretenleri de dar görüşlü olmakla suçluyorlar. Onlar sadece eleştirmeyi bilen, hayatı dine uyarlamak için hiç bir gayretleri olmayan kimseler.

İşte sadece Allah'a inanmayı öngören ama hayatında bir Batılı gibi yaşamayı, seküler olmayı teşvik eden sözde dinin adıdır deizm.
Birileri yeni dinleriyle avunsunlar. Biz ise elimizden geldiğince Allah'ın dinine tabi olmaya, Allah'ın dinini hayatımıza yansıtmak için çabalamaya devam edeceğiz. Bu uğurda bizimle birlikte olan din kardeşlerimize, bize kılavuzluk yapan ilahiyatçı hocalarımıza da duacı olacağız.


BU KADAR FAKÜLTENİN "Tarihteki İslam"ı ANLATMAK İÇİN KURULDUĞU KANAATİNDE DEĞİLİM

Türkiye'de din eğitimi veren kurumların yalnızca tarihi ve arkeolojik çalışmalar yapmak, yani "tarihteki İslam"dan bahsetmek üzere kuruldukları kanaatinde değilim.
Onlar bugünün insanına, problemlerini çözmede rehberlik edecek yeni bilgiler de üretmek zorunda.
İnançla ilgili, sosyal hayatla ilgili ve hatta psikolojik problemlere dair dinî çözümler üretemedikten sonra, bu konularda insanlara rehberlik edemedikten sonra bu kadar din eğitimi kurumuna ne ihtiyaç var?
Bugünün ilahiyatçısı, problemleri ilahiyat dışındaki bilim dallarına havale etmekle görevini savsaklayamaz. Aksi halde kendisinin varlığı tartışmalı hale gelir.
(Not: Ümmetin problemlerine güncel ve dinî çözümler üretmek uğruna gayret eden ilahiyatçılara müteşekkirim.)