vakıf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
vakıf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

BÜYÜK CESARET !

Dinî konularda görevlerimizi eksiksiz yapıyoruz, diyebilmek çok zor. Elimizdeki paranın sadakasını ve zekatını hakkıyla ödeyebiliyor muyuz, diye sorsak kendimize. Buna evet demek kolay mı? Hele hele zamanımız müslümanlarının mal ile imtihanında işler biraz karışık.
Ancak öyle kardeşlerimiz var ki, kendi sadakaları ve zekatları bir yana, bunlardan başka, binlerce kişinin sadakasının ve zekatının sorumluluğunu üstleniyorlar. Fakirlere ulaştıracaklarını söyleyip binlerce kişiden para topluyorlar. Vakıflar, dernekler... kuruyorlar.
Gerçekten çok büyük cesaret! Umarım sadakaları ve zekatları hakkıyla yerine getiriyorlardır. Benim hiç cesaret edemeyeceğim işler bunlar.
 
Sözün burasında, eskilerin uydurduğu bir hikaye aklıma geliyor:
Zengin bir adam, ölümden ve özellikle de kabirdeki sorgu sual esnasında yalnız kalmaktan çok korkuyormuş. Demiş ki, “Ben öldükten sonra, ilk gece kim mezarda bana eşlik ederse ve sabaha kadar benimle kalırsa, geride kalan malımın yarısı onun olsun, vasiyet ediyorum.”
Bu zengin birgün ölmüş. İlk gece mezarda onunla kim kalacak, diye araştırmışlar. Hiç kimse cesaret edememiş. Nihayet hamallık yaparak geçinen biri, bu işe razı olmuş ve “zaten benim bir ipten başka bir şeyim yok. Mezara girersem bir şey kaybetmem. Sabaha zengin olurum” demiş.
Mezara girdikten sonra sorgu melekleri gelmiş. Bakmışlar, mezarda bir ölü, bir de diri var. Demişler ki, bu ölü nasıl olsa bizim elimizde, diriyi kaçırmadan, önce ondan başlayalım sorgu suale. Ve başlamışlar hamalı sorgulamaya. "O ip senin mi değil mi? Kimden aldın? Kaç liraya aldın? Nasıl aldın? Niye aldın? Nerde kullandın? Bununla kimlerin malını taşıdın? Taşırken kime çarptın? Kaç kişinin malını düşürdün? ... "
Sorgu sual sabaha kadar sürmüş. Hamal kan ter içinde kalmış. Sabah olunca mezardan çıkmış. Çıkınca herkes alkışlamış ve "zengin oldun", demişler. "Mirasın yarısı senin."
Hamal ise "Aman aman! İstemem, kalsın", demiş. "Sabaha kadar bir ipin bile hesabını veremedim ben. Koca bir servetin hesabını nasıl veririm?”
Bu elbette uydurma bir hikaye. Gerçek sorgu sual ise şüphesiz bundan çok daha çetindir.

İnşaallah, halktan para toplayarak faaliyet yapan vakıf ve derneklerin çalışanları, işin ciddiyetinin farkındadır.

CAMİLER VAKIF MIDIR?

Vakıf müessesinin İslam medeniyetinde çok önemli bir yeri olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Fıkıhta, vakıfların mülkiyet durumları, vakıf malları üzerindeki tasarruflara yönelik sınırlamalar ve benzeri hususlar genişçe ele alınmaktadır. 
Bir de vakıflar için "mülkiyeti Allah'a (cc), menfaati kullara ait" şeklinde veya buna benzer nitelemelere rastlanmaktadır. Vakıf malı "satılamaz" denir ve kıyamete kadar vakıf kalacağı söylenir.

Camiler ve mescidler söz konusu olunca, çoğu Müslümanın hatırında; 

"Bir yer mescid yapıldı mı, kıyamete kadar mescid kabul edilir."
"Mescidin altı da mesciddir, üstü de semâya kadar  mesciddir"
gibi cümleler vardır.

Ancak günümüzdeki camiler klasik bilgilere göre vakıf sayılabilir mi? Başka bir deyişle, günümüz camilerinin vakıf hükümlerinden istisna teşkil eden durumları var mıdır? Bu konuda güncel bir fıkıh çalışmasına ihtiyaç bulunduğu anlaşılmaktadır.
Ülkemiz camilerinin bir çoğu, Hazine, belediyeler, özel idareler ve köy tüzel kişiliği gibi devlet kurumlarına aittir. Zaman zaman ilgili devlet kurumları imar planlarında değişiklikler yapmakta ve "ibadethane" sayılan yerler değişikliğe uğrayabilmektedir. Hatta ilgili kurumun borcuna karşılık ipotek edilen veya hazcedilen camiler olabilmektedir.
Kaldı ki, devletin imar planında "ibadethane" olarak gösterilen yer de mutlak olarak "cami/mescid" anlamına gelmemektedir. 

Sanki mülkiyeti devlete ait olan camiler, ebedi olarak cami kalsın diye yapılmamış gibidir. Geçici süre ile cami olarak tahsis edildikleri ve vatandaşların hizmetine sunulduklarını söylemek daha mı uygundur?
Bu ve benzeri hususlar yeniden değerlendirmeye muhtaç gibi gözükmektedir ve bu değerlendirme camilerle ilgili başka bir çok hükmü ilgilendirmektedir.

2013 TÜİK Kültür İstatistiklerine göre, camilerin mülkiyet durumları çok çeşitlidir. Bu istatistiklerde Vakıflar Genel Müdürlüğü, Diyanet Vakfı, Dernekler ve diğer vakıflara ait gösterilen camilerin hatta şahıslara ait camilerin klasik bilgilerimize göre vakıf kapsamında olduğunu söylemek kolay ise de, bunların oranı yüksek değildir.
Mülkiyeti devlet kurumlarına ait olan ve çoğunluğu teşkil eden camilerin ise vakıf hükümleri yönünden yeniden değerlendirmeye tabi tutulması, zamanımızın şartları gereği bir ihtiyaç gibi gözükmektedir.

30 Nisan 2015
Bilal ESEN

www.turkstat.gov.tr/IcerikGetir.do?istab_id=42