FETVA… CENNETE YA DA …

Bazıları zannedebilir ki fetva işi çok mübarek bir iş olduğundan her fetvacı mutlaka cennete gidecektir. Ancak ahirette durum, hiç de böyle olmayabilir, burada zannedildiği gibi çıkmayabilir. Belki de orada, birçoğumuzu şaşırtacak ve şok edecek bir tablo ortaya çıkacak. Mücrim zannettiklerimizi cennette, cennetlik zannettiklerimizi cehennemde görebiliriz.

İşin esasına bakılacak olursa her bir fetva, o fetvayı vereni cennete ya da cehenneme yaklaştırır. Bir adım sağa veya bir adım sola doğru bir çizgi çizer. Ağır bir mesuliyet. Bu durum bir fetva hakkında bile böyleyken, ömrünü fetva ile geçirmiş ve yüzlerce fetvaya imza atmış olanlar için durum nasıl olur acaba? Sağa veya sola doğru kaç çizgi çizildi şimdiye kadar? Çizgiler hep sağa doğru ve cennet trendinde mi yoksa sola doğru cehennem trendinde mi?  Ya da sürekli zikzak mı yapmış o çizgiler? O zikzakların bile bir hesabı yok mu mahşer gününde?

İnsan, mesleği ne olursa olsun, dönüp ardına baktığında, orada kendi amelleriyle çizdiği çizgileri görecektir. Fetvacı her bir fetvasından sorumlu olduğu gibi, örneğin bir öğretmen, öğrettiği her bir bilgiden, bir müteahhit yaptığı inşaatlardaki her bir tuğladan, betondan ve kirişten, bir amir attığı her imzadan, bir vakıf görevlisi topladığı her bir kuruşu yerine ulaştırıp ulaştırmadığından sorumludur ve onun akıbet çizgisini bu davranışları çizer. Arkasında bıraktığı bu çizgiler de onun ahirette nereye gideceğini şimdiden gösterir. “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür.(Zilzal Sûresi, 7-8)

Elbette hatasız kul olmaz. Ancak hata edenlerin en hayırlıları tövbe edenlerdir. Tövbe, geride o sola eğim gösteren çizgileri silme ve sağa kaydırma imkânı verir. Elbette bu tür bir silmenin ve değiştirmenin de bir zamanı vardır: ölüm gelene kadar. Peki, her birimize ölüm ne zaman gelecek? Bu belli mi? Belki yarın belki yarından da yakın. Ansızın gelecek ölümü ve ardından gelecek hesabın çetinliğini düşününce, bir acayip olmuyor muyuz?

Öyleyse her insanın, günahlarını temizleyip tövbe etmesi gerektiği gibi fetvacıların da zaman zaman geriye doğru bir bakıp kendilerini hesaba çekmeleri gerekmez mi? Örneğin okuyup araştırmadan ve meseleyi iyice kavramadan verdiği hatalı fetvaları fark eder etmez derhal düzeltmeye çalışması gerekmez mi? 

Hani mesela deseler ki, borcundan dolayı malı haczedilecek ve malı bulunmuyorsa hapse gidecekler listesinde şu kişi de var. Bu kişi adını o listede gördüğünde, olduğu yerde oturup bekler mi, yoksa oradan adını sildirmek için hemen bir şeyler mi yapmaya çalışır?

Maalesef, bizim camiamızda, fetva verenlerin zamanımızdaki en büyük zaaflarından biri, hatalı fetvalar. Hata edildiği anlaşılmasına rağmen gurur ve kibir gibi nedenlerle bir türlü geri alınmayan ve düzeltilmeyen o fetvalar. Zaten fetva vermek, zamanımızda en basit görülen işlerden biri. Yeterli ve gerektiği şekilde okumak, araştırmak, sahih isnatlarla ve meşru yorumlarla neticeye varmak, çoğu fetvacıda bulunmayan özellikler. Ama fetva verme cesareti, en üst seviyede. Ortalık fetvacıdan geçilmiyor.

Esasında bir hatadan dönmekten önce, o hatayı hiç işlememek lazım. İlk anda yanlış adım atmamak lazım. Bir fetvacı için, nefsinden ve şeytandan başka kendisini hataya zorlayacak ne olabilir ki? Kimin hatırı Allah’tan (cc) daha büyük? Ve kimin sağlayacağı imkânlar, Yüce Allah’ın cennet nimetlerinden daha değerli? İmam olan birinin, “uydum cemaate” diyerek yaptıklarından kendini kurtarması mümkün mü?

Yanlışa ve hataya, daha ilk başta karşı durabilmek lazım. İlk karşılaşmada eğilip şeytanın kendisi ezmesine izin verenin bir daha belini doğrultması kolay mı? Mümin, ileride Allah’ın huzurunda mahcup olacağı bir işi baştan hiç yapmamalı, Allah’ın hatırını her şeyin üstünde tutmalıdır.

Eğer şeytandan bir fitleme seni dürtüklerse hemen Allah’a sığın! Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir. Takvâ sahipleri, içlerine şeytandan gelen bir saptırıcı fikir doğduğunda O’nu düşünüp hemen gerçeği görürler.” (A’raf Süresi, 200-201)

“Fetva vermeye en cesaretli olanınız, cehenneme girmeye en cesaretli olanınızdır.”

“Fetva verenlerin en bedbahtı, başkasının dünyası için kendi ahiretini mahvedendir.”

Ahiretini düşünüp geçmişini sorgulayan insan, şairin aşk meselesinde söylediği şu sözlerdeki gibi bir duruma düştüğünü fark edecek olursa, acele etmeli ve bugünün tövbesini asla yarına bırakmamalıdır.

Mâzî kalbimde bir yaradır

Bahtım saçlarımdan karadır

Beni zaman zaman ağlatan

İşte bu hazîn hâtıradır.

Rabbim bizi, iman ve amel bakımından, mazideki hatırası iyi olanlardan eylesin. Varsa kusurlarımızı fark edip bir an önce telafi etmeyi nasip etsin. Hem ilk hem de son duamız:

Rabbim! Girilecek yere doğrulukla girmemi, çıkılacak yerden de doğrulukla çıkmamı sağla, bana tarafından yardımcı bir güç ver!(İsrâ Sûresi, 80)

Ve âhiru da’vânâ eni’l-hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn.


08.06.2025

Mekke

Dr. Bilal ESEN








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder