gelenek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gelenek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ZEKAT, İMANA ŞAHİTLİK EDEN BİR BURHANDIR


Allah Rasûlünün (sav) çok güzel bir benzetmesi vardır. Onun bir hadis-i şerifinde namazın nur, zekâtın burhân, sabrın da ışık/ziyâ olduğu belirtilmektedir:


 أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، قَالَ: «إِسْبَاغُ الْوُضُوءِ شَطْرُ الْإِيمَانِ، وَالْحَمْدُ لِلَّهِ تَمْلَأُ الْمِيزَانَ، وَالتَّسْبِيحُ وَالتَّكْبِيرُ يَمْلَأُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ، وَالصَّلَاةُ نُورٌ، وَالزَّكَاةُ بُرْهَانٌ، وَالصَّبْرُ ضِيَاءٌ، وَالْقُرْآنُ حُجَّةٌ لَكَ أَوْ عَلَيْكَ» ( Nesâî, “Zekât”, 1)

Bunu, İslam’ın beş esas üzere kurulduğunu ifade eden bir başka hadis-i şerifle birlikte de değerlendirdiğimizde, zekâtın İslam’ın şiarlarından olduğunda şüphe kalmamaktadır. Zekât, dünya hayatında müminin imanında sadık olduğuna, arınma arzusu içinde bulunduğuna şahitlik eden bir delildir/burhândır. Ahirette ise ecir kazanması için bir delil/burhân olacaktır.

Kur’an’ı kerimde inananların zekât vermeleri ısrarla istenirken hangi maldan ne ölçüde verilmesi gerektiğine ilişkin detaylı açıklama yapılmayıp bu yetki, Allah Rasûlüne bırakılmıştır. O da bizlere, hem genel ilkeleri aktarmış hem de kendi coğrafyasında o gün mevcut bulunan; arazi ürünlerinden, altın ve gümüşten, hayvanlardan vb. mallardan nasıl zekât verileceğini öğretmiştir.

Tarihi süreçte ve değişik coğrafyalarda, insanların sahip olduğu mallarda farklılıklar ortaya çıkmış, malların birbirine karşı kıymetlerindeki oranlar değişmiş ve bazı yeni mal türleri ortaya çıkmıştır. İslam alimleri bu yeni durumlar karşısında ana kaynakların rehberliğinde ictihadî çözümler meydana getirmişlerdir. Bugün, fıkıh ilmini ilgilendiren yeni gelişmeler karşısında nasıl davranılacağına ilişkin bize örneklik edecek 14 asırlık bir Müslüman geleneği bulunduğu gibi ayrıca bu gelenekte oluşmuş çeşitli yorumlama biçimleri ve fıkhî metotlar da mevcuttur.

Günümüzde bizler, bir yandan dinimizin ana kaynaklarına, ana kaynakların sahih bilgisine bağlı kalırken, diğer yandan bu büyük tarihî birikimden yararlanarak ve günceli iyi okuyarak toplumsal değişimlere karşı çözüm üretmek zorundayız. Ne dinimizin ana kaynaklarının doğru bilgisinden vazgeçebiliriz ne de toplumun bizden beklediklerine sırtımızı dönebiliriz. İlim alanında topluma önderlik edenler, gelenekle irtibatımızı soğutmadan ve fakat hayatın var olan gelişme seyrini de sekteye uğratmadan önlemler almak durumundadırlar.

Bütün bunları gerçekleştirirken, dinî delilleri bağlamından kopararak İslam’ı lafızcı ve kısır anlayışlara mahkum etmeye çalışan ucuz, kolay ve aceleci yöntemleri tercih etme lüksümüz bulunmamaktadır. Çözümü önemsemek yerine, aynı konuda çaba sarf eden diğer bilim insanlarını yıpratmaya çalışarak “ilk defa bunu ben keşfettim” edasıyla kendi enâniyetini kutsamaya çalışan ve kendini hakikatin yegane temsilcisi olarak konumlandıran bir yaklaşımda da bulunamayız. Toplumda dinî vazifeleri ifa eden bir görevli olmanın veya ilmî çalışmalar yapan bir akademisyen olmanın, bize bir ayrıcalık ve dokunulmazlık mı verdiği yoksa ağır bir İslamî sorumluluk mu yüklediği sorgulaması, sürekli olmalıdır.

İslam’ın ilkelerini çağımızda geçerli ve kabul edilebilir kılmak adına, çözümlerimiz mutlaka metodolojik alt yapıya, sistematik düşünce ve derinlemesine tahlillere dayanmak mecburiyetindedir. Basit zannedilen bir meselenin bile birçok ilim dalını ilgilendirdiği, ilk bakışta fark edilmeyen geniş boyutlara sahip olduğu günümüzde, ortak çalışmaların ve istişarelerin de önemi her zamankinden daha fazla hissedilmektedir.

Çağımızda para sistemi, malların kabz edilme biçimleri, mal üzerindeki mülkiyet ve ortaklık biçimleri eskiye nazaran değişikliğe uğramış; sanayi inkılâbını takip eden sosyal ve teknik gelişmelerden sonra atölyeler, fabrika ve işletmeler gibi yeni mallar ortaya çıkmıştır.

Bugün konutlar, dükkânlar, büyük binalar, toplantı salonları gibi gayrimenkuller ile; kara, hava ve deniz taşımacılığında kullanılan nakil araçları dünden farklı boyutlarda önemli gelir kaynakları ve yatırım araçları haline gelmiştir.

Değişen şartlar muvacehesinde bu yeni mali durumların tahlil edilmesi ve zekât gibi dinî mükellefiyetler açısından durumlarının ortaya konması, yeni ve derinlikli ilmî çalışmaları gerektirmektedir.

Zekât, onu güncel hayatla buluşturma ve sonraki nesillere aktarma uğrunda gayret gösterenler için de, inşallah, ahirette bir burhân ve şahit olacaktır. Rabbimden bunu temenni ediyorum.
 
Bilal ESEN