fakir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fakir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ZEKATI ZENGİNLER VERMELİ, FAKİRLER ve BORÇLULAR DEĞİL

Günümüzde bazıları, zekat konusunda yeni şeyler söylüyorlar. Genellikle de bu söylenenler, zekat verenlerin sayısını arttırma ve herkese zekat verdirme mantığı üzerine kurulu.
Evet, zekat fıkhı her devirde güncellenmeli. Zira her dönemin mal anlayışı ve ticaret usulleri hatta yaşam koşulları değişiyorsa hükümler de değişir. İlke olarak buna itiraz olmaz. Şahsen günümüzde ilahiyatçıların, dinin füru alanında yeterince çalışma yapmadıklarından ben de sürekli yakınmaktayım. Zekat konusu da en çok ihmal edilen alanlardan biri. Ortaya konan bazı "cesur" görüşler ise genellikle bütünü görmekten uzak kalıyor.
Örneğin bugün ülkemizde, şirketlerin ve holdinglerin mallarını, gelir-gider kalemlerini, muhasebe dilini bilen ve profesyonel zekat muhasebesi yapabilecek kaç ilahiyatçımız var? Maalesef, teoriden ileriye pek gidilemiyor. Zekat fıkhını güncelleme konusunda gösterilen gayretin, zekat toplama konusunda gösterilen gayret kadar olamadığını görüyoruz.
Bu mülahazadan sonra belirtmek isterim ki, fıkhî hükümlerdeki "güncellemeler" olabildiğince objektif değerlendirmelerden yola çıkarak yapılmalı ve sistemli bir teoriye dayanmalı. Parçacı yaklaşımlar, bir yanı yaparken diğer yanı yıkıyor.
Örneğin büyük bir holding patronunun lüks yaşamına bakarak ticari borçları zekattan muaf tutmayalım demeden önce, işleri iyi gitmeyen ve piyasaya yüzbinlerce lira borçlanarak kepenk kapatan ve yanındaki işçileriyle birlikte işsiz kalan bir esnafı da gözetmek gerekir. İflas etmiş bu kişinin borç dağlarını görmeyip sadece kenarda duran nisap miktarı malını görmek ve onu zekat vermeye mecbur etmek de vicdanları sızlatmaz mı? Bu kişi yanında para biriktirmese, borçlarını nasıl ödeyecek ve evine ekmek götürmek için yeniden nasıl iş kuracak?
Yine, günümüzde borçlar yüzünden gerçekleşen icraların ve hacizlerin ne kadar merhametli (!) olduğunu bilmeyen mi var? Güya taksitlendirilerek uzun yıllarda ödenecek bir borcun bile taksitlerini iki veya üç kez üst üste aksatınca tüm borç peşin haline geliyor ve kişi borçla aldığı evini, arabasını ya da işyerini haciz yoluyla kaybetme tehlikesi yaşıyor. Borcu yüzünden intiharı düşünenin halini kim anlayacak?
Biliyoruz ki, Allah (cc) Kur'an'da borçluyu, zekat alacak kişiler arasında sayıyor, zekat verecekler arasında saymıyor.
Bu konuda Hanefi gelenekte de yerleşmiş bir ictihad var: Kişi, üzerindeki tüm kul hakkı borçları için para ayırdıktan sonra geriye parası kalırsa, bu kalandan zekat vermesi gerekiyor. Aksi halde borçlu kişi, zekat vermiyor. Kanaatimce, bugün de bu ictihad geçerli olmalı. Vadesi ne olursa olsun, borcu için para ayırdığında geride nisap miktarı malı kalmayan kişi, zengin değildir. Zira onun geleceği, borç kıskacı altında olacaktır.
Mesela, müşterilerinden birkaç milyon TL ön ödeme alıp onlara bir-iki sene sonra, bir bina teslim etmeyi taahhüt eden bir müteahhidi veya bir bilgisayar yazılımı teslim etmeyi taahhüt eden bir yazılım firmasını düşünelim. Görünüşte elinde çok para vardır. Ancak paranın çoğunu, ileride teslim etmeyi taahhüt ettiği o binayı yapmak için veya o yazılımı hazırlamak için harcayacaktır. Yani aslında elinde olan paranın hepsi kendisinin değildir. Başkasına borcu vardır. Bu kişi borcu için harcayacağını kenara ayırır ve sadece geride kalan kendi parasının zekatını verir. Aksi halde kendine ait olmayan paranın zekatını vermiş olacaktır. Bir de ekonomik göstergeler iyi gitmezse taahhüt ettiğini yerine getirememe riski de vardır. İflas eden nice müteahhitler olmaktadır.
Bugün bazı sözde fetvacılar, herkes zekat versin diye o kadar ileri gidiyorlar ki, borçluya zekat verdirdikleri gibi, mesken olarak kullanılan evden de zekat verilmeli diyorlar. Kişinin oturduğu evden dolayı zekat vermesi gerektiğini söylersek bu hüküm toplumda kimlere zarar verir, hiç düşünülüyor mu? Dullar, yetimler gibi kesimlerin de bir kısmı eve sahip ama bir kısmının, nafakalarını temin edecek yeterli gelirleri yok. Hem böyle bir fetva, kullanılan eşyadan (evden, binekten...) zekat gerekmediğini bildiren hadis-i şeriflere de aykırı olmaz mı?
Ölçüyü düzgün belirlemezsek, zenginlere zekat verdireyim derken fakirleri de zekat vermeye mecbur etmiş oluruz.
Evet, zekat konusunda yeni fıkhî ölçüler geliştirmeliyiz. Ama bunlar birkaç münferit hadise ve duygusal tepki çerçevesine bağlı kalamaz. Tutarlı ve mümkün olduğunca nesnel bir sistem geliştirmek durumundayız.
Bu alanda biraz daha temkinli ama çok daha gayretli olmak elzemdir diye düşünüyorum.


ZEKÂT FAKİRİN HAKKI, KURUMLARIN, KURSLARIN... DEĞİL

Şu sorulara bir bakalım:

  1. Okula zekat verilir mi?
  2. Üniversiteye zekat verilir mi? 
  3. Camiye zekat verilir mi?
  4. Çeşmeye zekat verilir mi?
  5. Su kuyusuna zekat verilir mi?
  6. Kur'an kursuna zekat verilir mi?
  7. Dershaneye zekat verilir mi?
  8. Gazeteye zekat verilir mi?
  9. Dergiye zekat verilir mi?
  10. Cemaatin TV'sine zekat verilebilir mi?
  11. ...?

İlk bakışta bu sorular normal ve sıradan gibi duruyor. 

Fakat iyi bakılırsa görülecektir ki, bu sorularda her şey var ama fakir yok, muhtaç yok. Kısacası "insan" yok.

Bütün bu soruların arkasında, maalesef, görünmeyen bir fikir var ki o da şu: Zekatı insana vermeyelim. Acaba biz nasıl ederiz de zekatı başka yerlere, adımızı yazdırabileceğimiz ve biraz reklam yapabileceğimiz yerlere verebiliriz, inşaata ve betona nasıl gömebiliriz, ya da bu zekatı kendi grubumuzun ve cemaatimizin çıkarları için nasıl kullanabiliriz (!)

Maalesef, bu heves, zekatın anlamını doğru kavrayamamaktan kaynaklanıyor. Zekatın fakirin hakkı olduğu gerçeği bir türlü kabullenilmiyor. "Onların mallarında isteyen veya isteyemeyen fakir için belli bir hak vardır" ayeti ve benzeri ayetler hatırlanmıyor.

İşte ulemamız, bu tip bahanelerle zekat kavramının içi boşaltılmasın diye, zekat malının temlik edilmiş olmasını yani fakir olan gerçek kişilerin mülkiyetine geçirilmesini şart görmüşlerdir. Temlikin olduğu yerde insan vardır. İnsanın olmadığı yerde ise betona ve toprağa para gömmekle temlik gerçekleşmiş olmaz. Kamuya açık alana yapılan su kuyusu hiç bir fakirin mülkiyetine geçmiyor. Cami ve okul, hiçbir fakirin malı haline gelmiyor. Böyle işlerde zekat malı, fakire temlik edilmiş olmuyor.

Para belli bir fakire teslim edilmedikçe, Kur'an kursunun binasına harcamakla veya kursta yemek çıkarmakla da temlik olmaz. O kurslarda fakirler haricinde kimlere ve hangi zenginlere ne gibi yemekler yedirildiği konusunu şimdilik bir tarafa bırakalım, velev ki kursta yemek yiyenlerin hepsi fakir olsun, bir fakirin önüne yemek tabağı koymakla da temlik gerçekleşmiş olmaz. Bu hareket, ister ye ister yeme, demektir. Tabak benim, yemezsen geri alırım, çöpe dökebilirim, demektir. Nitekim bu tür kurs ve yurtlarda genellikle öğrencinin, yemekhane dışına yemek çıkarması bile yasaktır. Burada temlik yok, ibâha vardır. Temlikte ise, malı tamamen fakire teslim edersin,  sonra da artık ona hiç karışmazsın. Fakir onu nasıl kullanırsa kullanır. Teslim ettiğin andan itibaren o malda senin yetkin biter.

Ayrıca hem öğrencilerden, en azından kısmi olarak kurs aidatı almak ve o aidat karşılığında öğrenciye yemek çıkarmak zorunda olmak hem de o yemeği zekata saymak da olacak iş değil. Karşılığında bir şey almışsan, verdiğin şeyi zekata sayamazsın.

Bu nedenle işçi çalıştıran bir patron, verdiği maaşı zekata sayamaz. Çünkü o maaş karşılığında işçinin emeğini satın almıştır. Zekat, karşılıksız verilir. Karşılığında bir para veya bir hizmet alıyorsan, verdiğin şey, zekat değildir. O malın veya hizmetin bedelidir. 

Kurslarda veya adında İslam kelimesi bulunan bir eğitim kurumunda, ders veren hocaların ders ücretleri zekat parasından ödenemez. Çünkü o hocalarla yapılan sözleşme gereği zaten maaş verilmesi gerekir. Çalıştırma karşılığında verilen para zekat değil maaş olur. Zekat karşılığında kimse çalıştırılamaz.

Peki efendim, eski alimlerden hiç yok mu, yukarıdaki yerlere fi sebilillâh kapsamında zekat verilebilir, diyen? Olabilir. Ancak bu tür görüşler gelenekte hakim olmamış, yaygınlaşmamış, bunların istismara açık olduğu daha o günlerde anlaşılmıştır. Fakat ne zaman ki geleneğimizin yüzyıllar içinde kazandığı birikim ve tecrübe hor görülmüş ve terkedilmiştir, işte o boşluktan din istismarcısı örgütler yararlanmıştır. Bunlar, aman zekat malı fakire gitmesin de bize gelsin, diye bütün köşe başlarını tutmuşlar ve zekat malıyla kendi gruplarını güçlendirip zekat mallarını müslümanlar aleyhine hain projelerde kullanmışlardır.

Bırakalım zekatlar fakirlere gitsin, muhtaçlara gitsin.

Köşe başlarını tutanlara ve fakirlere giden yolları kesenlere prim vermeyelim.

Zekat, fakir ile zengini buluşturur. Gönül köprüleri kurar. Gönlün halini yine bir gönül anlar. İnşaatlar ve betonlar insanların halini anlayamaz.

Bir de şu var, müslümanın yapması gereken hayırlar sadece zekattan mı ibarettir ki, her şeyi zekata saymaya çalışıyoruz. Neden ecdadı örnek alıp da zekat dışında da hayırlar yapmaya, yeni bir vakıf medeniyeti kurmaya çalışmıyoruz? Ecdad bir çok hayrı vakıf müessesleriyle gerçekleştirdi. Vakıf malları içinde ise zekat malı yoktur.

Zekat, müslümanın vermesi gereken en asgari sadaka miktarıdır. Zekat vermeye alışan müslüman olgunlaşır, cömertliği artar ve daha sonra gönüllü olarak zekat dışında da daha nice hayırlar yapar. İşte biz o ilave hayırları yapmaya da talip olalım.





ÇALIŞANLARIN MAAŞLARI ZEKAT PARALARINDAN ÖDENEBİLİR Mİ?

Bazı vakıflar/kişiler/kuruluşlar, çalışanlarının maaşını ödeyemez hale gelince, ey müslümanlar zekatlarınızı bize verin de, maaşları ödeyelim, diyerek bir proje başlatmışlar. Çünkü kendilerini Allah yolunda (fi sebilillâh) mücadele veren kişiler ya da ilim talebeleri olarak görüyorlarmış.
Biz şimdilik, fi sebilillâh meselesini, ilim talebeleri meselesini ve ayrıca sözkonusu kuruluşlarda/vakıflarda çalışanların hepsinin fakir olup olmadığı gibi meseleleri bir tarafa bırakalım da şu noktaya dikkat çekelim.

Fakirlere zekat veren kişiler, bunu bir karşılık beklemeden verirler. Bir işte çalışarak oradan ücret/maaş almayı hak eden bir kimseye verilen maaşlar, zekat yerine geçmez. Bir patron/işveren, hem fakiri bir ay çalıştırır hem de ona vereceği maaşı zekat yerine saymaya kalkışırsa bu olmaz. Zekatı ayrıca vermelidir.
Zekat karşılığında fakire bir iş yaptırılamaz.
Bir kişi fakir ise, kendi patronu/işvereni dışında başka insanlar ona zekat verebilir ama bu şekilde verilen zekatlar da onun çalışmasına karşılık sayılamaz. Zekat, meccanen ve karşılıksız verilir. (Bu noktada sadece zekat toplama memuru olarak devlet tarafından ataması yapılan kişilerin/âmillerin farklı bir durumu vardır ve o meseleyi de başka bir yazıda ele almak gerekir.)

Evet, söz konusu projeler hakkında şimdilik bu kadarla yetinmiş olayım. Aslında bu konuda dinî bakımdan değerlendirilmesi gereken bir çok husus var.
Zekat, öyle herkesin kendi kafasına göre toplayıp keyfince dağıtabileceği bir şey değil. En başta bir ibadet, gelişigüzel yapılır mı?
Ama maalesef bazı müslümanlar çok acele ediyorlar ve uluorta işlere girişiyorlar.
Keşke işlerini dine uydurmak için ve ibadetleri düzgün yerine getirmek için daha hassas olsalardı.
Maalesef, mesele para toplamak olunca bazılarının başı dönüyor. Gözlerinin önünü bile göremez oluyorlar.
31.03.2020
Dr. Bilal ESEN

Benzer yazılar:
YARDIM KAMPANYALARINA PARA YATIRMAKLA ZEKAT ÖDENMİŞ OLUR MU?
ZEKAT KONUSUNDA ÂMİLİN SINIFI KİMLERDİR?
KURBAN ORGANİZASYONLARINDA ŞEFFAF SÖZLEŞME