yardım kampanyaları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yardım kampanyaları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

YARDIM KURULUŞLARININ ZEKÂT İŞLERİ, POSTACI VE KARGOCUNUN İŞLERİNDEN FARKLI BİR ŞEY Mİ?

Bir postacı ve kargocu, başka bir adrese teslim etmek üzere vatandaştan aldığı bir gönderiyi açıp içindekini satabilir mi, paraya çevirebilir mi? Bununla biraz yatırım yapayım, bankaya yatırayım da değerlensin, sonra adrese teslim ederim, diyebilir mi? Böyle yaptığında ne kadar saçma olur, değil mi? Yetkisini aşmış ve güveni kötüye kullanmış olur.

İşte ülkemizde, muhtaçlara ulaştırmak üzere zekat toplayan yardım kuruluşları da, dinen, bir postacı ve kargocu gibidirler. Onlar, topladıkları zekatların maliki ve sahibi değildirler. Sadece o paraları yerine ulaştırma hizmeti verirler. Vatandaş onlara zekat bağışlamıyor, zekatı onlara temlik etmiyor. Zekatımı fakirlere ulaştır, diye onları aracı kılıyor. Para vatandaşındır, vakfın ve derneğin değil. Para ne zaman fakirin eline ulaşırsa, ne zaman fakire temlik edilirse o zaman zekat ödenmiş olur. Ve fakirin eline ne kadar para geçtiyse zekat odur. Fakire ulaşıncaya kadar geçen süreçte zekattan eksilme olmuşsa, zekat tam ödenmiş olmaz. Bu durumda, böyle bir kuruluş aracılığıyla zekatını veren kişi, zekat borcundan kurtulamaz. Dolayısıyla yardım kuruluşları, zekat parasını yatırımda değerlendiremez, bununla ticaret yapamaz, bina-fabrika kuramazlar.

Zekat paraları, bunları toplayan vakıf ve derneklerin bir gelir kalemi değildir. Sadece adresine ulaştırılacak birer emanettir.

Bu kuruluşlar, para yatıran vatandaşın vekili durumundadırlar. Para sahipleri, bu kuruluşlara hangi konuda ve ne kadar izin verdiyse ancak o kadar hareket edebilirler. Bunun dışında atacakları her adım için, para sahiplerinin izinlerini almaları gerekir. Hatta zekatları, söz verdikleri şekilde yerine ulaştıramazlarsa veya kendi hataları nedeniyle batırırlarsa, topladıkları paraları iade veya tazmin etmeleri gerekir. 

Velhasıl, zekat sorumluluğu, elde kor ateş tutmak gibidir. Gereğinden fazla elde bekletmeye gelmez. Onu hemen elden çıkarmak ve fakirlere ulaştırmak gerekir. 

Allahu a'lâ ve a'lem.


İLGİLİ YAZILAR:

ZEKAT KONUSUNDA ÂMİLÎN SINIFI KİMLERDİR?

ÇALIŞANLARIN MAAŞLARI ZEKAT PARALARINDAN ÖDENEBİLİR Mİ?

ZEKÂT MÜESSESESİ Mİ? PEKİ, BUNDAN DİNİN HABERİ VAR MI?





YARDIM KURULUŞLARI FIKHI'NI HANGİ BABAYİĞİT YAZACAK?

 Zekat, sadaka, akika, adak, su kuyusu, burs ve benzeri alanlarda organizasyonlar yapan vakıfların ve yardım kuruluşlarının işlemleriyle ilgili açıklığa kavuşmayı bekleyen birçok dinî mesele var. Bunların sadece kurbanla ilgili olanlarından bir kısmına bu yazıda dikkat çekmek istiyorum.

Bazı özensizlikler bu kurban bayramında da değişmedi.

Hâlâ kurban organizasyonlarında niyetin yeterli olduğunu söyleyip duran ve hiçbir vekalet sözleşmesi yapmayanlar, vekaletin kapsamını netleştirmeyenler var. Bu işin adı vekaletle kurbansa, vekalet akdinde sarahaten veya delaleten icap ve kabul olmalı. Vekaletin kapsamı net olmalı. Sırf niyet değil tarafların beyanları olmalı.

Kurban organizasyonunda merkez kavram vekaletse, bu bir akittir. Tıpkı avukata verilen vekalet gibi. Miras paylaşımındaki vekalet gibi. Bunun şartı şurtu olur. Çerçevesi çizilmiş olur. Daha önce bu konuda "Kurban Organizasyonlarında Şeffaf Sözleşme" başlıklı bir yazı yazmış ve blog sayfama koymuştum.

Bazılarıysa vekalet kavramından söz etmeden sadece "bağış"tan bahsediyorlar ki, kurban organizasyonları kapsamında birbirinden ayrı birçok iş ve işlemin gerçekleştiği düşünüldüğünde bağış kavramı çok naif kalıyor ve anlaşılmaz hale geliyor.

Ayrıca bazı vakıflar "biz sizin adınıza kurban satın alıp kesmiyoruz, kendi malımızı size satıyor ve bunu kurban olarak kesiyoruz" diyorlarmış ki, o takdirde kurban organizasyonu sırf bir vekalet olmaktan çıkıyor ve bir alım-satım akdine / ticarete dönüşüyor. Zincir marketlerin kurban organizasyonlarında gündeme gelen dinî meseleler ise başka bir yazının konusu.

Sahi kurban organizasyonlarında asıl olan nedir?

Vekalet akdi mi? Alım-satım (bey') akdi mi? Hizmet (icare) akdi mi? Hibe (bağış) mi?

Bu konunun fıkhi çerçevesini ortaya koyan ilmî bir çalışma ya da resmi bir metin gören varsa haber vermesinden memnun olurum.

Daha da garip olan şudur: bazı vakıfların bağlı olduğu bir cemaatin ilmihal kitabında, vakfa yapılan bağışlar vakıf reisinin mülkü olur, deniyor ki, artık burası din istismarının dip yaptığı noktadır.

Demek ki vakıfların ve yardım kuruluşlarının icraatlarıyla ilgili yıllardan beri hâlâ bir teâmül/örf oluşmamış.

Böylesine kafa karışıklığının olduğu bir zeminde, bir an önce "yardım kuruluşları fıkhı" diye veya buna benzer bir başlıkla bir fıkıh oluşturulamazsa, girişilecek her işte birtakım soru işaretleri bulunmaya devam edecektir.

Velhasıl,

- Kimisi kurban organizasyonuna "bağış" ismini veriyor

- Kimisi "vekaletle kurban" diyor.

- Kimisi kurban organizasyonunun şartlı bağış kapsamında olduğunu söylüyor.

- Kimisi, biz sizin adınıza kurban satın almıyoruz, kendi malımızı size satıyoruz, diyor.

- Kimisi "dernek alındı makbuzu"yla kurban topluyor

- Kimisi, vakfa bağışlananlar vakıf reisinin mülkü olur, diyor.

- Kimisi "kesimsiz kurban" diye bir kavram icat etmiş.

- Kimisi, kurban etlerini satıyor, bunun ticaretini yapıyor.

- Kimisi, kesmeye söz verdiği kurbanları kesmiyor.

- Kimisi 2009 yılında başlayan kurban yolsuzluğu operasyonunda soruşturma geçirmiş ve hatta ceza almış.

- Kimisi teberrük kurbanı, ihtiyat kurbanı ve temsil kurbanı gibi kavramlar icat etmiş.

- Kimisi kurban etlerini, gittiği ülkelerdeki devlet erkanına ve zenginlere de yediriyor. Halbuki kampanya afişlerinde, açlık çeken insanların fotoğraflarını kullanmış ve muhtaçlara vereceğiz diye kurban parası toplamıştı.

-Kimisi kurbandan artan paraları genel mülkü gibi görüp kendi cemaatinin diğer kuruluşlarına, tv'sine aktarıyor.

...

- Ve neredeyse hiçbiri, kurban için para yatıranlarla, yukarıdaki konulara ilişkin bir sözleşme imzalamamış ve net bir sözleşme metnine sahip değil.

Öyleyse kurban organizasyonlarıyla ilgili bir örf oluştuğunu ve vatandaşın vekalet vermesine bile gerek olmadığını, vekalet verse bile umumi vekaletin yeterli olduğunu nasıl söyleyebiliriz?

Tarafların kendilerinin bile tam olarak kavrayamadıkları bu tür işlerin daha şeffaf hale getirilmesi ve bir an önce fıkhının yazılması gerekmiyor mu?

YARDIM KAMPANYALARINA PARA YATIRMAKLA ZEKAT ÖDENMİŞ OLUR MU?

Öncelikle şunu biliyoruz ki, Müslümanların yapabileceği hayırlar, zekat, fitre veya oruç fidyesinden ibaret değildir. Bunların dışında da hayırlı işlere maddi ve manevi destek sağlamak sevaptır.
Zekat ise dinen fakir sayılan kişilerin kendilerine verilir, kurumsal ihtiyaçlara harcanamaz.
Bu sebeple herhangi bir yardım kampanyası, sadece fakirlere yönelik düzenlenmemişse veya fakirlerin tespitinde dinî kriterler esas alınmamışsa ya da yardımlar bizzat fakirlerin eline geçmeyecekse, bu yolla zekat ve fitre ödenemez.
Ancak zekat için ayrı bir hesap bulunuyorsa ve burada toplanan paralar dinen fakir sayılan kimselere ulaştırılacaksa, böyle bir kampanyada çalışanlar da hem dinî sorumluluk bakımından hem de para işlerini yürütme bakımından kendilerine güvenilir kimseler ise, söz konusu zekat hesabına para yatırıp vekalet yoluyla zekat ve fitre ödenebilir.
Allâhu a'lâ ve a'lem.
01.04.2020
Dr. Bilal ESEN

Benzer yazılar:
ZEKAT KONUSUNDA ÂMİLİN SINIFI KİMLERDİR?
ÇALIŞANLARIN MAAŞLARI ZEKAT PARALARINDAN ÖDENEBİLİR Mİ?



ÇALIŞANLARIN MAAŞLARI ZEKAT PARALARINDAN ÖDENEBİLİR Mİ?

Bazı vakıflar/kişiler/kuruluşlar, çalışanlarının maaşını ödeyemez hale gelince, ey müslümanlar zekatlarınızı bize verin de, maaşları ödeyelim, diyerek bir proje başlatmışlar. Çünkü kendilerini Allah yolunda (fi sebilillâh) mücadele veren kişiler ya da ilim talebeleri olarak görüyorlarmış.
Biz şimdilik, fi sebilillâh meselesini, ilim talebeleri meselesini ve ayrıca sözkonusu kuruluşlarda/vakıflarda çalışanların hepsinin fakir olup olmadığı gibi meseleleri bir tarafa bırakalım da şu noktaya dikkat çekelim.

Fakirlere zekat veren kişiler, bunu bir karşılık beklemeden verirler. Bir işte çalışarak oradan ücret/maaş almayı hak eden bir kimseye verilen maaşlar, zekat yerine geçmez. Bir patron/işveren, hem fakiri bir ay çalıştırır hem de ona vereceği maaşı zekat yerine saymaya kalkışırsa bu olmaz. Zekatı ayrıca vermelidir.
Zekat karşılığında fakire bir iş yaptırılamaz.
Bir kişi fakir ise, kendi patronu/işvereni dışında başka insanlar ona zekat verebilir ama bu şekilde verilen zekatlar da onun çalışmasına karşılık sayılamaz. Zekat, meccanen ve karşılıksız verilir. (Bu noktada sadece zekat toplama memuru olarak devlet tarafından ataması yapılan kişilerin/âmillerin farklı bir durumu vardır ve o meseleyi de başka bir yazıda ele almak gerekir.)

Evet, söz konusu projeler hakkında şimdilik bu kadarla yetinmiş olayım. Aslında bu konuda dinî bakımdan değerlendirilmesi gereken bir çok husus var.
Zekat, öyle herkesin kendi kafasına göre toplayıp keyfince dağıtabileceği bir şey değil. En başta bir ibadet, gelişigüzel yapılır mı?
Ama maalesef bazı müslümanlar çok acele ediyorlar ve uluorta işlere girişiyorlar.
Keşke işlerini dine uydurmak için ve ibadetleri düzgün yerine getirmek için daha hassas olsalardı.
Maalesef, mesele para toplamak olunca bazılarının başı dönüyor. Gözlerinin önünü bile göremez oluyorlar.
31.03.2020
Dr. Bilal ESEN

Benzer yazılar:
YARDIM KAMPANYALARINA PARA YATIRMAKLA ZEKAT ÖDENMİŞ OLUR MU?
ZEKAT KONUSUNDA ÂMİLİN SINIFI KİMLERDİR?
KURBAN ORGANİZASYONLARINDA ŞEFFAF SÖZLEŞME




Kurban organizasyonu yapan kuruluşlar etleri kime yediriyorlar/yedirebilirler?

Hepsi mi bilemiyoruz, ama duyduğumuza göre kurban organizasyonu düzenleyen bazı kuruluşlar kestikleri kurban etlerinden bir kısmını o esnada çevrelerinde bulunanlara, yabancı ülkelerdeki devlet görevlilerine, kendilerini ağırlayanlara, kendi cemaatlerinin adamlarına, başka dinlerin mensuplarına ve benzeri kimselere zengin-fakir ayırt etmeksizin veriyor, kimi zaman da pişirip ikram ediyorlarmış.
Bu uygulamaya itiraz edenlere ise, Kurban bayramında kesilen kurbandan (udhiyyeden) herkes yiyebilir, bunu adak kurbanı gibi sadece fakirlere vermek lazım değil, diyorlarmış.

Burada hatalı bir değerlendirme yaptıkları açıktır.
Elbette ki kurban bayramında kurban kesen bir kişi, bundan ailesine de yedirebilir, zengin misafirlerine de yedirebilir.
Fakat yardım için kurulmuş bir kuruluş, insanlardan kurban vekaleti alırken bu kurbanları fakir ülkelere ulaştıracağını söylüyor ve afişlerinde sürekli fakir ülkelerdeki aciz ve perişan insanların görüntülerini kullanıyorsa, bu kurbanları keyfince dağıtamaz, sadece fakirlere dağıtması gerekir.
Bu kuruluşlar, kurbanlar üzerinde mutlak yetkili değildirler. Sadece vekalet verenlerin bildiği ve izin verdiği işleri yapabilirler.

Şayet daha rahat davranmak istiyorlarsa, şeffaflık içinde hareket edip işin başında para toplarken, her şeyi açıklamalı ve para verenlerden geniş yetki almalılar ve bunu da sözleşmede belirtmeliler. Söz konusu kuruluşların, para verenlerin bilmediği ve ileride duyduklarında razı olmayacağı işlere girişmeleri ne dinen ne de hukuken geçerlidir.

Kuruluşların kurban organizasyonları, basit bir bağış işlemi değildir. Birçok farklı iş ve hizmeti içermektedir. Para verenler adına hayvan satın alınması, kesilmesi, etlerin (fakire, zengine, öğrenciye, devlet görevlilerine vb.) dağıtılması, organizasyon masrafları için kesinti yapılması, organizasyon görevlilerine ücret ödenmesi, kurbandan artan paraların ve etlerin çeşitli maksatlarla değerlendirilmesi, toplanan paralar eksik kaldığında çeşitli yöntemlerle tamamlanması ve bunlar gibi daha birçok mesele vardır.
Bütün bu meselelerde yardım kuruluşları, para verenlerin bilgisi ve izni dışında işlere girişemezler.

Bu sebeple her yardım kuruluşunun, kurban organizasyonuna girişmeden önce kapsamlı bir vekalet sözleşmesi hazırlaması gerekir. Böylece insanlar da neye vekalet verdiklerini bilmiş olurlar.

Kurban organizasyonu bir bağış meselesinden ibaret değildir. Bu iş "dernek gelirleri alındı belgesi" ile halledilebilecek kadar da basit değildir. Nasıl ki ticari hayatta bir firmaya iş yaptırırken sözleşme yapılıyorsa, nasıl ki bir binanın ya da caminin yapımını üstlenen müteahhitle sözleşme yapılıyorsa, nasıl ki bir GSM şirketinden alınacak 20-30 liralık bir tarifenin bile bir sözleşmesi varsa, işte kurban organizasyonları da böyle bir sözleşme gerektirir.
Allâhu a'lâ ve a'lem.

18.07.2019
Bilal ESEN





ZEKAT KONUSUNDA ÂMİLÎN SINIFI KİMLERDİR?

Ömer Nasuhi Bilmen'in İlmihal'inde "âmil" tanımı şöyle:

Şu tarife göre, zekat memuru (âmil), devletin atadığı kimsedir. Âmil kavramının tariflerinde, imâm, ülü'l-emr veya veliyyü'-l emr gibi ifadeler mutlaka yer alır. Bu, fıkıhta genel bir kabüldür. Devlet tarafından atama olmadıkça herhangi bir sivil kişi veya kuruluşun kendi kendini zekat memuru (âmil) olarak ilan etmesi geçerli değildir. Kendi teşebbüsleriyle insanlardan zekat toplayıp fakirlere dağıtan kişi veya kuruluşlar, amilin sınıfından değildir. Dolayısıyla zekat paralarından herhangi bir pay almaya hakları yoktur. Kendi dernek ve vakıflarına zekattan para ayıramazlar. Zekat dağıtırken yaptıkları masrafları da zekat parasından kesinti yaparak karşılayamazlar.
Zekat memuru ancak müslüman devlet başkanı tarafından, zekat toplamakla görevlendirilen/atanan kimsedir. Başka bir deyişle, amil olarak atanma işi, şahısların yetkisinde değil şer'î devletin yetkisindedir.
Bugün zekat toplayan sivil vakıflar ve dernekler, sadece birer aracıdırlar, vekildirler. Ve vekalet sözleşmesine bağlı olarak, topladıkları paraları eksiksiz bir şekilde ve bekletmeksizin yerlerine ulaştırmakla mükelleftirler. Bundan başka tasarruf yetkileri yoktur. Eğer yaptıkları işin masrafı varsa bunu zekat paralarından değil ayrıca talep edecekleri vekalet ve hizmet bedeliyle karşılayabilirler.
Şayet yardım paraları üzerinde başka bir tasarrufta bulunmak istiyorlarsa, kendilerini vekil tayin edenlerin yani para veren kişilerin iznini almak zorundadırlar. Ve bütün bu hususları da açık ve şeffaf bir sözleşme ile kayıt altına almaları, bağışçıların bilgisi dışında hiçbir iş ve işlem yapmamaları gerekir.
Ülkemizde kendi başına kurulmuş yüzlerce hatta binlerce vakıf ve dernek bulunmaktadır ve çoğu da zekat toplamaktadır. Bunların her birinin kendini zekat memuru ilan ederek topladığı paralardan kesinti yaptığı düşünülecek olsa, zekat paraları sırf bunları doyurmaya gider. Ve fakirlere ulaştırılacak paranın birçoğu, dernekler ve vakıflarda kalmış olur.
Sonuç olarak, zekat görevlilerinin kendi geçimleri kadar bir miktarı zekat mallarından karşılamaları, ancak devlet tarafından zekat görevlisi olarak görevlendirilmelerine/atanmalarına bağlıdır.
Zekat toplamalarına devletçe izin verilmiş olması yetmez, görevlendirilmiş olmaları gerekir. Aksi halde zekat memuru (âmil) sayılmazlar.
Zekat toplayıp dağitan kuruluşların, masraflarıni nasıl karşıladıklarına dair bir örnek için aşağıda linki bulunan "Zekattan Kesinti (?) başlıklı yazıya bakılablir.
Bilal Esen
31.05.2019

Benzer Yazılar:


KİMSE SENİN İBADETİNİ SENDEN DAHA İYİ DÜŞÜNMEZ, DÜŞÜNMÜYOR

Şu mübarek günlerde dostlarıma tavsiyem, zekatlarımızı ve fitrelerimizi vereceğimiz fakirleri kendimiz bulalım, kendi ibadetimizi kendimiz yapalım. Hiçkimse bizim ibadetimizi bizden daha iyi düşünmüyor.
Birçok kişi ve kuruluş yardım kampanyası düzenliyor ama yardım toplamada temel amaç, biz şu kadar para topladık, diye övünmek, böbürlenmek sanki. Meselenin dinî boyutuna pek aldıran yok.
Bugüne kadar benim gördüklerim ve yaşadığım tecrübeler bu konuda dostlarımı uyarmamı gerektiriyor. Gayret-i diniyem bana bunu söylettiriyor.
Zekat ve fitreyi hatta kurban ibadetini başkalarının insafına bırakmak, ancak son seçenek olabilir. İleride üzülmemek için bu konuda çok tedbirli olmamız gerekiyor.
İşlerini usulüne uygun yapmayan ve yardım işlerinde titiz olmayan müslümanları da uyarmamız hatta üzmemiz gerekiyor. Çünkü birçoğu başka laftan anlamıyorlar.
Dost acı söyler, derler. İşlerin düzelmesi için neden illaki acı konuşmamızı bekliyorlar, anlamıyorum.
Maalesef zamanımız müslümanları, parayla ve malla imtihanlarında hiç başarılı değiller.

Bilal ESEN

KUR'AN KURSU PARASI KURBAN ORGANİZASYONUNA AKTARILABİLİR Mİ?

Herhangi bir kurban organizasyonunda görevli olanların DİKKATİNE !

Genel merkeziniz size para gönderip bununla örneğin 30-40 kurban satın al, kes ve dağıt diyor. Ama gönderilen para bu kadar hayvan satın almak için yeterli değilse ve piyasa daha pahalıysa bu durumda, vakfın diğer paralarından ya da derneğin ve kuran kursunun paralarından buraya ilave edilerek o kurbanlar kesilemez.

Çünkü;
1) Böyle bir şey yapıldığında o vakıf paraları, adına kurban kesilecek kişilere hibe edilmiş olur. Ama adına kurban kesilecek kişiler dinen zengin kişilerdir. Vakıf, kurs ya da hayır paraları, bu zenginlere yardım için harcanamaz.

2) Vakıf, dernek ve kurs paraları vatandaştan toplanırken bunların nereye harcanacağına dair söz verilmiştir. Bu söze ihanet edilemez. Vakıf malına hıyanet olmaz. Hayır parası hangi amaçla toplandıysa ancak o amaç için kullanılabilir.

3) Bir kurban hissesi kimin adına kesilecekse, o hissenin bütün parasının o kişi tarafından verilmiş olması gerekir. Birkaç kişiden para toplanıp bununla "bir" hisse kesilemez. Aksi halde o kişilerin kurbanı geçersiz olur.

Velhasıl, kurban organizasyonları hassasiyet ister, diyorum.



Kurban organizasyonlarının daha şeffaf hale gelmesi hakkındaki geçmişte yazdığım bir yazı için TIKLAYINIZ




KURBAN ORGANİZASYONLARINDA ŞEFFAF SÖZLEŞME

Kurban bayramında hayır kuruluşları tarafından gerçekleştirilen kurban organizasyonları bağlamında öne çıkması gereken kavram "vekaletle kurban"dır. "Kurban bağışı" tabirinin bile maksadı tam olarak anlatmadığı kanaatindeyim. Burada bir kurbanın dine uygun olarak kesilmesi kadar, vekalet verenin (müvekkilin) bilgisi ve iznine göre davranılması yani vekalet şartlarına uygun hareket edilmesi ve böylece güven verici şeffaf bir organizasyon gerçekleştirilmesi önem arz etmektedir. Ne yazık ki, bir çok kuruluş bu vekaletin içeriği hakkında detaylı bir taahhütte bulunmamakta, bu da kuşkulara neden olabilmektedir.

Kurban organizasyonlarında  sadece kurban kesme yoktur; vekalet veren adına hayvan satın alma, kesme, etini ve deri gibi parçalarını dağıtma şeklinde bir çok işlem söz konusu olduğu gibi, bütün bu işlemler için hizmet bedeli alınıp alınmadığı, alınıyorsa hangi bedellerin alındığı, paradan artan olup olmadığı, artanların nasıl kullanıldığı, para eksik geldiğinde nasıl tamamlandığı, töhmete vesile olacak başka işlerden kaçınılıp kaçınılmadığı, bir fetvası bulunsa bile halk tarafından duyulduğunda infiale yol açabilecek işlerden uzak durulup durulmadığı ve benzeri hususlar söz konusu olmaktadır.

Kanaatimce, örneğin kampanya broşürlerine, artan parayı "hayri hizmetlere" harcayacağız diye yazmak yeterli değildir. Hayri hizmet kavramı bugün içi boş duruma düşürülmüştür. Hayri hizmet; kimilerine göre fakire yardımdır, kimilerine göre kuruluşun kendi çalışanlarının gönlünü yapması, onlara lojman veya lüks araç tahsis etmesidir, kimilerine göre gidilen ülkedeki yetkililere İslam adına ziyafet vermektir, kimilerine göre o yardım kuruluşunun zihniyetindeki bir gazeteye, TV kanalına ya da ticari bir dershaneye para aktarmaktır, kimilerine göre batmakta olan bir "dindar" şarküteri esnafına kurban etini ucuz olarak satıp onu kurtarmaktır... Şimdi bütün bunlar çeşitli yorumlardır. Fakat kurban organizasyonlarında söz konusu olabilecek hayri hizmetler, ancak kurban sahiplerinin yani vekalet verenlerin bildikleri ve onay verdikleri hizmetlerdir. Vatandaştan topladığı para ile faaliyet gösteren yardım kuruluşlarının bu konuda mutlak tasarruf yetkileri yoktur. Onların bütün yetkileri, vekalet sözleşmesine bağlıdır.

Vekalet, insanlar arasında gerçekleşen bir akit/sözleşme olduğuna göre, hayır kuruluşlarının çok açık sözleşme metinleri hazırlamaları güzel olmaz mıydı? İnsanlar vekalet verirken neye onay verdiklerini ayrıntılı şekilde bilseler ve o kuruluş da neleri yapmayı taahhüt ettiğini adım adım bütün detaylarıyla beyan etse ve hesap verebilir olmayı öne çıkarsa güzel olmaz mı?

Bazıları, 'biz internet sayfamızda bilgi veriyoruz' diyorlar. Ama benim kastettiğim sadece bilgi verilmesi değildir. Kurumsal taahhüt açısından meseleye bakılması gerekir. Kurban hakkındaki genel bilgileri herkes verebilir fakat belli bir şeyi yapmayı taahhüt edip etmemek  ayrı bir meseledir. Sırf kitaplarda yazılan bilgileri ki, bu bilgilerin çoğu da ayrıntılı ve güncel değildir, bunları aktarmak taahhüt etmek anlamına gelmez. Taahhüt ve sözleşme, kuruluş ile vatandaşın üzerinde karşılıklı anlaşma sağladığı belli hususların bulunmasını gerektirir. Böyle bir anlaşma ıslak imzalı bir metin şeklinde düzenlenebileceği gibi, elektronik ortamdaki bir onaylamadan ibaret de olabilir. Fakat şartları belli olmayacak şekilde bir vekalet gerçekleştirilmesi, hatta vekalet olup olmadığı bile netleştirilmeyen meçhul bir işlem yapılması, sıhhatli bir iş değildir.

Hani mesela, online olarak vekaletin verildiği ve ödemenin yapıldığı sayfada "vekalet şartlarını kabul ediyorum" butonu olsa ve oraya tıklandığında tüm şartlar açık açık görülüp okunsa ve sonra para yatırma gerçekleşse... Böylece kuruluşun neyi taahhüt ettiği ve vatandaşın da neye onay verdiği net olarak belirlenmiş olacaktır ki, bu epey bir şeffaflık demektir. Benzer bir işlem vezneden para yatırırken veya büroya gelip vekalet verirken de yapılabilir.

Bilinmektedir ki, yardım kuruluşlarının bu tür faaliyetleri hakkında günün birinde medyada bir haber yayınlanıp "şöyle şöyle yapıyorlarmış!" diye bir şayia koptuğunda halkta büyük bir güven kaybı yaşanmaktadır ve tüm "hayri hizmetler" yara almaktadır. 2009 yılında ülkemizde savcılık tarafından başlatılan kurban yolsuzluğu soruşturmasının yankılarını bir hatırlayalım. Neler gündeme gelmişti? Bu soruşturmada ilgili kuruluşların yetkililerinden bazılarına yöneltilen suçlamaların bir kısmı şöyleydi: yolsuzluk, dolandırıcılık, iyi niyeti süistimal, güveni kötüye kullanma, resmi belgede sahtecilik...

Tüm bu olanların ve benzerlerinin tekrarlanmaması için hayır kuruluşlarının "kurban organizasyonlarında şeffaf sözleşme" dönemini başlatmalarını öneriyorum. Bu, onlara duyulan güveni daha da arttıracak, hizmetlerine güç verecektir.

Bazı kimseler, böyle organizasyonlarda açık sözleşme yoksa da zımnen kabul vardır, bunun örfü oluşmuştur ve hâlin delaletiyle bütün şartlarda anlaşma sağlanmıştır diyebiliyor. Bu yorumlara katılmak mümkün değildir. Eğer öyle olsaydı 'yukarıda değinilen kurban yolsuzluğu bağlamındaki işlere vatandaşların onayı vardı, herkes bu suiistimallere razıydı' dememiz gerekirdi. Henüz bu konuda örf oluşmamıştır. Anılan yolsuzluklar ve başka bazı sebepler bu konuda sağlam bir örf oluşmasına engel olmuştur. Çağımız, şeffaflığın arandığı bir çağdır, güven ve itibarın zayıfladığı bir çağdır.

Ayrıca konunun önemini kavramak isteyenler, aşağıdaki farazi soruları bir düşünsünler. Bu sorular halkımıza yöneltildiğinde insanların ne cevaplar verebileceğini ve ilgili kuruluş hakkında nasıl bir zan besleyebileceklerini bir düşünsünler:

1) Parandan artanın, bir TV kanalına aktarılacağını öğrenseydin kurbanını o kuruluşa kestirir miydin?

2) Kesilen kurbanların etlerini, kendi kurumlarının çalışanları arasında paylaştırdıklarını, kendi komşularına ve akrabalarına hatta zenginlerin evlerine dağıttıklarını bilsen, o kuruluşa kurban parası yatırır mıydın?

3) 100-200 TL'ye (yurtdışında bazı yerlerde 30, 50, 60 Euro'ya) satın alınabilen kurban için senden 300-500 TL aldıklarını bilseydin...?

4) Kurban etlerini fakirlere dağıtmayıp sattıklarını ve parasını başka işlere harcadıklarını bilseydin, kurbanını o kuruluşa kestirir miydin?

5) Hayır paraları neden reklamda harcanır?
Kurban parası diye topladıkları paranın yüzde 10'a yakınını reklamlara harcadıklarını bilseydin, kurbanını o kuruluşa kestirir miydin?




Son söz: illaki şeffaf sözleşme !

27 Ağustos 2015
Bilal ESEN