Maksadın daha iyi anlaşılabilmesi için önce bir olayı hikâye ederek başlayalım.
“Şeriata Uygun Mu?”
Bir yardım kuruluşunun yetkilileri, parasal konulardaki bazı işlemler için bir katılım bankasına giderler. Kendilerine kolaylık gösterilmesini isterler. Görüşme boyunca, memnun olmadıkları herhangi bir cevapla karşılaştıklarında, arada bir "sizin bu söylediğiniz/yaptığınız, şeriata uygun mu?" diye serzenişte bulunurlar.
Görüşme bittikten sonra, bina çıkışında gayet lüks makam araçları, yardım kuruluşunun yetkililerini beklemektedir. Uğurlamaya banka yetkilileri de gelmiştir. Araçların model ve konforu bankacılardan birinin de dikkatini çekince şaşırmış bir şekilde sorar:
- Bu araçlar sizin mi?
- Hayır, bizim değil, vakfın.
- Peki, vakfın parasını böyle lüks araçlara harcamak şeriata uygun mu?
Hikâye bu kadar. (Yaşanmış bir olaydır.)
Bu olay, dinî hassasiyetleri öne çıkararak faaliyet yürüten bazı sektörlerdeki kimi icraatlar hakkında bizi düşünmeye sevk ediyor.
Özelde yardım kuruluşu hüviyetinde olan kuruluşların, genelde ise halktan toplanan bağışlarla faaliyet yürüten bütün sivil toplum kuruluşlarının, icraatlarında son derece dikkatli olmaları, kuruluş amacına uygun şekilde ve kendilerine teslim edilen paraların bir emanet olduğu bilinciyle hareket etmeleri beklenir. Bu kuruluşlara teslim edilen paraların her biri, belli bir amaçla verildiğine göre o amacın dışına çıkmamaları beklenir.
Yardım Kuruluşlarının Harcama Kalemleri
Zaman zaman bu tür kuruluşlardan bazılarının, gelişigüzel harcamalar yaptıkları, muhtaçlara yardım için toplanan paralarla, mesela Afrika’ya gidecek kurban paralarıyla kendilerine bina aldıkları veya yaptıkları... gibi haberler duyulmakta ve medyaya yansımaktadır. İdarecilerine tahsis edilen lojmanların ve araçların lükslüğü gibi mevzular da dedikoduya sebep olabilmektedir.
Yine neredeyse bütün yardım kuruluşlarının, kendilerini ayakta tutmak, daha fazla yardım toplamak ve kampanyalarını duyurmak için çok yüksek meblağları reklam, afiş, promosyon ve benzeri yerlere harcadıkları, reklam filmlerine akıttıkları duyulmaktadır. İnternet ve sosyal medya, bunların reklamları ve filmleriyle (“sponsorlu” paylaşımlarıyla) doludur. Söylentilere göre bazı vakıf ve dernekler, sosyal medya için ayda onbinlerce TL'yi aşan harcama yapıyor, yardım toplamak için yayınladıkları tanıtım filmleri için yüzbinlerce lira harcıyorlar. Gerçekten de, harcanan bu paraların kaynağı nedir acaba?
Kuruluşa bağışlanan her bir kuruş, belli bir amaçla verildiğine göre, acaba hayra harcansın diye verilenlerden bir kısmı reklamlara gidiyor olabilir mi? Lüks ve şatafata gidiyor olabilir mi? Bunlara harcanan para kimin parasıdır? Yoksa reklama ve şatafata harcansın diye, birileri özel bir bağış mı yapmıştır? Siz hiç bugüne kadar, bir yardım kuruluşunun, reklam giderlerinde kullanmak üzere bağış topladığını duydunuz mu? Lüks makam aracı alınacak diye para topladığını duydunuz mu? Olsa olsa, iş görmeye yetecek kadar bir hizmet aracı alınacağı söylenmiş olabilir. Peki, o lüks ve şatafat neyin nesidir?
Yardım faaliyetinin dışında kalan bu tür işler için, acaba bağışlardan, zekâtlardan ve kurban paralarından harcanıyor olabilir mi? Bu konuda, onlara parasını emanet eden halkın bilgisi ve rızası var mıdır? Hangi şartlarla para topluyorlar ve topladıklarını hangi şekilde harcıyorlar? Bağışçıların, başka bir deyişle vâkıfların, şartlarına uyuluyor mu?
Denilebilir ki bu tür şatafat ve reklamlar, bağışlardan karşılanmıyor, vakfın ve derneğin başka gelirleri de var; mesela kira getiren gayrimenkulleri var, şirketleri var...
Peki, öyleyse soralım: o şirketlerin kuruluşuna kaynaklık eden paralar ve gayrimenkuller ilk başta, tamamen amaçsız şekilde mi o kuruluşa bağışlanmıştır? Hedefi hayır olmayan bir şirket kurulsun ve o şirketin gelirleri de keyfi şekilde harcansın, diye birileri o vakfa/derneğe bağış mı yapmıştır geçmişte?
En başa dönülecek olursa esasında onların da bir amaçla verildiği, keyfi harcamalarda kullanılsın, diye verilmediği görülecektir. Dolayısıyla, vakıf ve derneklerin, güncel yardım kampanyaları dışında ellerine geçen bu gibi malları ve gelirleri de, reklamlarda, lüks ve şatafatta harcayabileceklerine ilişkin bir gerekçe bulmak zordur.
Toplanan Yardımların Amacı
Şurası muhakkak ki, yardım kuruluşları belli amaçlar için ve belli şartlarla yardım toplamaktadırlar. Dolayısıyla para hangi amaç için ve hangi şartlarla toplanmışsa ancak oraya harcanmalıdır. Bunun dışında kuruluşun idari giderlerinin ve diğer harcamalarının nereden karşılanacağının en başta iyi düşünülmesi ve düzgün ayarlanması gerekir. Bunlar, bağış paralarıyla gerçekleştirilecekse, bağışçılara bilgi verilmesi, onlardan izin alınması gerekir. Bu tür masraflar için gerekirse ayrıca bir yardım kalemi oluşturulmalıdır ki, bağışçılar ne için yardım yaptıklarını bilsinler. Mesela bazen bir bağışçı, zekât gibi bir ibadetten söz etmeksizin vakfın genel hayır hizmetlerinde kullanılmak üzere parasını veya bir gayrimenkulünü bağışlayabilmektedir. Bu tür bir bağışın, lüks ve şatafata kaymamak kaydıyla kurumsal "masraflarda" kullanılabilmesi mümkün olabilir. Ancak mesela zekât diye toplanan, depremzedelere yardım diye toplanan, Suriye, Arakan, Gazze için... toplanan paralar, dernek binasının masrafları için, elemanlarına lojman için ya da makam arabası için kullanılabilir mi? İşte buna evet demek mümkün değildir.
Vakıf ve Dernek Gibi Kuruluşların Tüzüklerinin Şeriata Uygunluğu
Denilebilir ki, vakfın/derneğin tüzüğü, reklam ve idari masraflar için harcamaya ya da lüks makam aracı almak gibi işlere izin veriyor.
Şu var ki, tüzüğü yapan da vakfın/derneğin elemanları ve idarecilerdir. Tüzükte yazıyor diye, paralar bağışçıların amacı dışında bir yere kullanılabilir mi? Burada öncelikle tüzüğün, bağışçıların iradesine ve dinî kurallara uygun hazırlanması gereği vardır. Bir yetkinin tüzükte yazıyor olması, mevcut hukuk ve mevzuat bakımından yeterli sayılsa bile dinî bakımdan asıl yetki, bağışçılarla yapılan vekâlet/aracılık sözleşmesinde nelerin söz verildiğine bağlıdır. Bu sözlere ve dinî hükümlere aykırı şekilde davranmaya tüzüğün izin vermiş olması, Allah katındaki mesuliyeti ortadan kaldırmaz.
Özellikle dinî bir vazife olan zekât, fitre ve kurban gibi konularda tüzüğün üzerinde bir "tüzük" vardır. O da dinî ahkâmdır. Dinî ahkâma uyulmazsa ibadet yerine getirilmiş olur mu? Zekât ve fitre mi tüzüğe uyacak, yoksa tüzük mü zekât ve fitreye uyacaktır?
Mesela ülkemizde, nerdeyse yüz yıldan beri zekât ve fitre gibi bağışlar toplayan bir kurumun tüzüğünde, gelen bağışların önemli bir kısmının idari giderler için, diğerlerinin ise sportif faaliyetler ve benzeri etkinlikleri desteklemek için kullanılacağı yazılıdır. Daha ilginç olan, o tüzükte, bağışların asıl olarak muhtaçlara veya felaketzedelere verilmesi yönünde bir madde de bulunmamaktadır. Bu nedenle o kuruluş da geçmişte bu yönde hareket etmiş, zekât ve fitre dâhil bütün bağışları bu şekilde harcamış hatta medyadan duyulduğuna göre içinde haram işlenen toplantılar ve dine uygun olmayan faaliyetler bile yapmıştır. Yoksullara yönelik bir proje yapmak hiçbir zaman bir önceliği olmamıştır.
Yaptıkları, kendi tüzüklerine uygun olabilir ancak dinimizdeki zekât ve fitre ahkâmına asla uymaz. Bu nedenle bu tür kuruluşların zekât ve fitre toplaması ve bunları yoksullardan başka yerlere harcaması veya kendi masraflarına kullanması caiz değildir. (Bunlar zekât âmili falan da değildirler. Nitekim bu hususu başka yazılarda dile getirdik.) Bu şekilde davrandıklarında, zekât ve fitreler dinen eksik ya da tamamen geçersiz olur. Tüzükte öyle yazıyor olması, yapılanların dinen geçerli olmasına yetmez.
Dolayısıyla ibadetlerle ilgili faaliyet yürüten kuruluşların tüzüklerinde dine aykırı bir şey olmamalıdır. Ayrıca bunlar, aracılık/vekâlet türünden iş yaptıklarına göre “ibadet ahkâm”ı yanında bir de “vekâlet ahkâmı”na uymaları, güveni kötüye kullanmamaları, bağışçıların amacına aykırı olacak şekilde onlardan habersiz ve izinsiz işler yapmamaları gerekir. Aksi halde yarın Allah'ın huzurunda hesap verme vakti geldiğinde tüzükleri onları kurtaramaz.
Belki sözü biraz uzattık ama maksadımızı inşâallâh anlatabilmişizdir. Sürçülisan ettikse affola.
İLGİLİ YAZILAR
- ZEKAT KONUSUNDA ÂMİLÎN SINIFI KİMLERDİR?
- ZEKÂT MÜESSESESİ Mİ? PEKİ, BUNDAN DİNİN HABERİ VAR MI?
- FAKİRİN HAKKI