Gündemde hadis tartışmaları varken, şimdiye kadarki tahsil ve müktesebatımdan aklımda kalan bazı hususları dile getirmek isterim.
Öncelikle mevcut hadis kitaplarından hiçbirinin sahibi ve müellifi, Peygamberimiz (s.a.s) değildir. Hadis kitapları, hadisçilerin derlemeleridir. Onlar kendi araştırmalarına göre hadis olduğuna kanaat getirdikleri rivayetleri bu kitaplarda toplamışlardır. Kimi yerlerde hata da etmiş olabilirler. Peygamberimizin, ısmet sıfatına sahip bulunuyor olması, ona isnat edilen rivayetleri toplayanların da hatasız olduğu anlamına gelmez. Hiçbir hadis kitabı Kur'ân-ı Kerim gibi korunmuş ve mükemmel değildir.
Başka bir ifadeyle, kütüb-i sitte arasından adında "sahih" ifadesi bulunanlar dahil aslında her hadis kitabı tek başına değerlendirildiğinde bir nevi ictihad kitabıdır. Bu kitapların müellifleri şöyle demiş oluyorlar: Benim ictihadıma göre, bu kitapta topladığım rivayetler hadistir, yani bunlar sahih rivayetlerdir. Ancak başka bir hadisçi veya fakih bu tespite katılmıyor olabilir ya da oradaki bir hadisin varlığını kabul etmekle birlikte yorumunun farklı olması gerektiğini düşünüyor olabilir. Hatta bazı hadis kitaplarının sırf sahih rivayetleri toplamak için yazılmadığını da hatırlamak gerekir. Müellif, hadis diye rivayet edilen birçok malzemeyi bir arada toplamış, kimisinin zayıf kimisinin sahih vb. olduğunu belirtmiş veyahut da kendisi sadece bir aktarıcılık yapıp değerlendirmeyi diğer ulemaya bırakmış olabilmektedir.
Öteden beri bilinmektedir ki, bir âlimin sahih kabul ettiği hadis diğerine göre zayıf olabilir. Ama öyle rivayetler de vardır ki, onların kimisinin hadis olduğunda âlimlerin çoğu, kimisinin hadis olduğunda ise hepsi ittifak etmiştir. Sıhhatini tartışmaya gerek bile bulunmayan mütevatir hadisler de vardır. Dolayısıyla, bir rivayetin, kendisiyle amel edilmesi gereken bir hadis olduğunun tespiti sadece bir kitapta bulunmasına bağlı değildir.
Herhangi bir rivayetin sahih olup olmadığını tespitten sonra ondan hüküm çıkarmak da başka bir iştir.
Hadisleri anlama ve yorumlamada birçok faktör devreye girer. Söyleniş sebebi, gayesi, o dönemde ne anlama geldiği, devrin şartları, örf, kime hitap ettiği, fertlere mi yoksa devlete mi görev yüklediği... Diğer hadislerle nasıl uyuştuğu, Kur'ân ile nasıl uyuştuğu vs. İşte mezhepler de bu gibi konulardaki değerlendirme farklılıklarından doğar.
Bir hadisi, yalın haliyle ve sırf sözlük anlamıyla değerlendirmeye almak çoğu zaman uygun düşmez. Mesela bugünlerde kimileri hadis diye şunu çokça naklediyorlar: "Kim dinini değiştirirse onu öldürün." Buna göre, mesela bir hristiyan din değiştirdi ve müslüman olduysa, bu hadise göre onun öldürülmesi mi gerekir? Sırf hadisin metnine bakarsanız, onu anlama ve yorumlamada başka bir hiç bir şeyden yararlanmazsanız, varacağınız sonuç budur. Kaldı ki, her bir fert böyle hadislerden çıkarım yapıp kendi kendine hüküm uygulayabilir, infaz yapabilir mi? Bu rivayetlerin hepsi zamanlarüstü bir hüküm mü içeriyor yoksa belli koşullarda mı söylenmiş? Bunların yorumlanmasında âlimlerin farklı değerlendirmeleri olmuş mu acaba? Bütün bunlara rağmen öyle bir rivayetten çıkarılacak hüküm kesin mi olacak zanni mi olacaktır?
Dolayısıyla, hadisleri anlamak ve onlarla amel etmek, basit akıl yürütmelerle ve sloganlara başarılabilecek bir iş değildir. Hele hele Buhârî'ye iman etmek ve zayıf bile olsa hadise iman etmek gibi hususlardan söz etmek çok yanlıştır. Böyle sözlerle ancak cahillere malzeme verilmiş olur. Hadisler liyakatli ilim adamları tarafından yorumlanmadan onlardan çıkarımlarda bulunup amel etmeye ve başkalarına tahakküm etmeye kalkışmak çok riskli ve tehlikeli bir harekettir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder