DİN ADINA LÜZUMSUZ GÜRÜLTÜ YAPANLAR YANILIYOR
Artık 15. yüzyılda yaşamıyoruz. Kaç çeşit alarmımız var. Kimisi son 30 dakikada yemeğini yer, bitirir. Erken kalkmaya zorlamak neyin nesi? Bugünün şehirlerinde herkesin farklı bir mesai saati, farklı bir planı ve yaşam biçimi var. Ne zaman kalkacağını herkes kendisi hesaplar. Bazısı geceden yiyip yatar, sahura kalkmaz, sadece güneş doğmasına yakın kalkar. Herkesin türlü türlü derdi var. Ayrıca, 15. yüzyılda evlerde LGS'ye ya da YKS'ye hazırlanan çocuklar yoktu. Hele hele toplumun epey bir kısmının oruç tutmadığı bir devirde insanlara zorla oruç tutturmak istermişcesine kafalarında davuk patlatmak, yarardan çok zarar getirir. Kalbini etkileyemedikleri kişileri gece yarısı gürültüyle uyandırarak onları dindar yapacağını sananlar yanılıyor.
Gürültücü dindarlık, sevimli değil.
Bugün din adına yapılan her lüzumsuz ve denetimsiz gürültü, müslümanların kaba ve çağdışı olduğu yaftalarına malzeme veriyor. Ve diğer insanları onlardan uzaklaştırıyor.
Müslüman, eliyle ve diliyle başkalarına zarar vermeyeceğinden emin olunan kimsedir.
YARIN ÇOK YAKIN
"Verebiliyorsanız, yarım hurma bile olsa, sadaka verin ve kendinizi cehennem ateşinden koruyun."
TAM KAPANMA KULLUĞA MANİ DEĞİL, İBADETİN ve SADAKANIN BİN BİR YOLU VAR.
Nice fırsatlar bir bir geride kalırken
Sahurlar, mukabeleler, teravihler var amma
Kullukta hedefe vardık demek hadsizlik olur
Peygamber bir rüzgar kadar cömertken şu ayda
Elimizde mal mülk, çevremizde bin bir dertli varsa
Sadakalar bizi yüce mertebelere uçurmazsa
Ramazanı kaybetmek büyük bir gafillik olur.
İsraf etme, infak et!
Yiyebileceğin kadar yemek yap,
Yiyebileceğin kadar tabağına koy.
İsraf etme, infak et!
Çöpe dökme, günahtır.
Sadaka ver, öbür dünyaya yatırımdır.
MESELE ÇOK CİDDİ. ŞAKAYA GELMEZ.
- Evet, inanırız... Senin bugüne kadar yalan söylediğini hiç görmedik.
- Öyleyse ben (ahirette karşılaşacağınız) çok çetin bir azap öncesinde sizi uyarıyorum.
Dini tebliğ için yola çıkan Peygamberimizle, o zamanın Mekkelileri arasında geçen bu diyalog bize gösteriyor ki, din meselesi öyle sırf çiçekten böcekten konuşup pembe tablolar çizme meselesi değil. Bu işin sonunda cennete gitme ihtimali de var, cehennemde yanma tehlikesi de var. Yani, bu dünyada Allah'a (c.c) karşı sorumluluklarını yerine getirmeyeni kötü bir son bekliyor.
O büyük gün mutlaka geleceğine göre, o günü unutmak ve hazırlık yapmamak olur mu?
Ancak bir zaafımız var ki, zamanımızda din meselesi, derinliğinden iyice uzaklaştı. Ahireti tefekkür unutuldu. İbadet, teslimiyet, tövbe, ve yakarış gibi kavramlar görmezden gelinmeye başladı. Din üzerine yapılan sığ tartışmalar hepimizi aldatır oldu.
Artık din anlatanların; bu işin sonunda hesaba çekilmek var, ahirette zor bir hesap var, türünden uyarıları çok güçlü değil. Söyleyenlerin de yeterince sesleri çıkmıyor. Din, sadece günlük işlerimize destek olacak ve menfaatimizi destekleyecek konularda akla geliyor.
Ama bu tavırlar işin ciddiyetini değiştirmiyor. İşte Peygamberimiz (s.a.s), insanları dine çağırdığı ilk günlerden itibaren bu ürkütücü son hakkında uyarılarda bulundu.
Dinin yarısı Allah'a iman ise, yarısı da ahirete imandır ve o güne şimdiden hazırlık yapmaktır. Kur'an baştan sona o korkutucu son hakkında bizi uyarıyor. Sırf müjdeler yok, korkutma da var.
Saf Sûresindeki ayetlerde Allah Teâla şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler! Size, elem verici azaptan kurtaracak bir ticareti göstereyim mi?
Allah’a ve resulüne iman edersiniz,
Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edersiniz.
Bilirseniz bu sizin için çok hayırlıdır.
O sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altından ırmaklar akan cennetlere, adn cennetleri içindeki güzel köşklere koyar.
İşte büyük kurtuluş budur.
Hoşunuza gidecek bir şey daha var:
Allah’ın yardımı ve yakın bir fetih!
Haydi müminleri müjdele."
Bilal ESEN 20.03.2021
BAŞKASININ GÖMLEĞİNİ KENDİNE UYDURMAK
Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendiyse sonrakiler de yanlış iliklenir. Bunun çaresi geriye dönüp iliklemeye baştan başlamaktır.
Hele bir de başkasının gömleğini giyiyorsak ve o gömlek de yanlış iliklenmiş idiyse, gömleğin yırtılıp parçalanmasını dahi göze alarak o yanlışı düzeltmek gerekir.
Başkasının gömleğini kendimize uyduracağız diye eğilip büzülmenin ve kendimizi âleme güldürmenin lüzumu yok.
Yanlışın neresinden dönülse, kârdır.
Geri Dönüşüm
Zamanımızda böyle yerlerin, sadaka sevabı kazandıran merkezler olduğunu söylesek, yanlış olmaz.
Bir nevi sadaka kutusu bunlar.
Geri dönüşümü maksimum düzeyde sağlamak, tabiatı kirletmeden ve tahrip etmeden, temiz bir çevre ve medeniyet kokan şehirler kurmak, en çok müslümanlara yakışmaz mı?
#geridönüşüm
#sıfıratık
Atık Getirme Merkezi
DİNÎ HÜKÜMLERİ RÜYALARDAN VE MENKIBE KİTAPLARINDAN ÖĞRENMEK (!)
Bir müslümanın hangi işleri yapmasının caiz olduğu veya olmadığı gibi hususlar, esas olarak fıkıh kitaplarından, ilmihallerden öğrenilir. Yine ibadetlerle ilgili hükümler de o kitaplardan öğrenilir.
Fıkhi hükümler; menkıbe kitaplarından, şiir, hikaye ve kıssa kitaplarından ya da bilmem kimin rüyalarından öğrenilemez. Bunlardan öğrenmeye ve başkalarını da bunlara göre yönlendirmeye çalışmak doğru değildir. Hikayelerin ve menkıbelerin amacı bilgi vermek değil, olsa olsa düşündürmek ve ibret almak olabilir. Onların bağlamı farklıdır, bilgi kaynağı değildirler.Amaç sırf şöhret olunca, ortada ne din kalıyor ne de akıl ve vicdan.
VAKIFLAR ve DERNEKLER İÇİN ARTIK BAZI ŞEYLER ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK
BUGÜNÜN İSLAMINI KİM ANLATACAK?
İlahiyat fakültelerinden mezun olanlar; din görevlisi, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni, vaiz, müftü... oluyorlar mı? Evet.
DÜŞÜNCE DÜNYASINDA "FARKLI" BİR HAVA SOLUYALIM DERKEN...
Bu böyle olmakla birlikte, hava değişiminde dikkatli olmalı.
Hava gelsin diye açtığımız pencere, başkasının bacasının dibindeyse oradan ancak duman soluruz. Başkasının lağımına açılan pencere de yarardan çok, zarar getirir.
Penceremizin nereye baktığına ve konumumuza dikkat edelim. Aksi halde "farklı" hava soluyalım derken büsbütün zehir soluruz, maazallah!
Sonra bir de şu var. Pis hava bazı insanlarda alışkanlık yapıyor. Sigara dumanı gibi bağımlılık yapıyor. Kendini kaptırmış sürekli zehir soluyor ama hâlâ, en iyi oksijeni ben alıyorum, zannediyor. Bir de kalkmış etrafına akıl vermeye çalışıyor.
Kendini zehirleyenin, başkalarına nasıl faydası olsun!
Sürekli kenarda yaşayanlardan değil bazen ortada buluşanlardan olalım.
Keyfince yaşa, demedi, bir din gönderdi, dini açıklamak ve nasıl uygulanacağını göstermek için peygamberler gönderdi, sınırlar koydu.
Sınır koymak Allah'a ait. Yaratmak da emretmek de O'nun işi.
Allah'ın koyduğu sınırları zorlayanlar, sürekli "farklı okuma" peşinde koşanlar ve hep uçlarda gezinenler, bir süre sonra uçuruma yuvarlanıveriyorlar.
Ne demişler, su testisi su yolunda kırılır.
Sürekli kenarda yaşayanlardan değil bazen ortada buluşanlardan olalım. Hatta çoğu zaman ortada buluşabilsek daha güzel olur. Dostlarımız hakikate çağıranlardan olsun. Kenara fazla gittiğimizde ya da ayağımız kaydığında bizi ortaya çeksinler, uçurumdan korusunlar.
YARDIM KURULUŞLARI FIKHI'NI HANGİ BABAYİĞİT YAZACAK?
Zekat, sadaka, akika, adak, su kuyusu, burs ve benzeri alanlarda organizasyonlar yapan vakıfların ve yardım kuruluşlarının işlemleriyle ilgili açıklığa kavuşmayı bekleyen birçok dinî mesele var. Bunların sadece kurbanla ilgili olanlarından bir kısmına bu yazıda dikkat çekmek istiyorum.
Bazı özensizlikler bu kurban bayramında da değişmedi.
Hâlâ kurban organizasyonlarında niyetin yeterli olduğunu söyleyip duran ve hiçbir vekalet sözleşmesi yapmayanlar, vekaletin kapsamını netleştirmeyenler var. Bu işin adı vekaletle kurbansa, vekalet akdinde sarahaten veya delaleten icap ve kabul olmalı. Vekaletin kapsamı net olmalı. Sırf niyet değil tarafların beyanları olmalı.
Kurban organizasyonunda merkez kavram vekaletse, bu bir akittir. Tıpkı avukata verilen vekalet gibi. Miras paylaşımındaki vekalet gibi. Bunun şartı şurtu olur. Çerçevesi çizilmiş olur. Daha önce bu konuda "Kurban Organizasyonlarında Şeffaf Sözleşme" başlıklı bir yazı yazmış ve blog sayfama koymuştum.
Bazılarıysa vekalet kavramından söz etmeden sadece "bağış"tan bahsediyorlar ki, kurban organizasyonları kapsamında birbirinden ayrı birçok iş ve işlemin gerçekleştiği düşünüldüğünde bağış kavramı çok naif kalıyor ve anlaşılmaz hale geliyor.
Ayrıca bazı vakıflar "biz sizin adınıza kurban satın alıp kesmiyoruz, kendi malımızı size satıyor ve bunu kurban olarak kesiyoruz" diyorlarmış ki, o takdirde kurban organizasyonu sırf bir vekalet olmaktan çıkıyor ve bir alım-satım akdine / ticarete dönüşüyor. Zincir marketlerin kurban organizasyonlarında gündeme gelen dinî meseleler ise başka bir yazının konusu.
Sahi kurban organizasyonlarında asıl olan nedir?
Vekalet akdi mi? Alım-satım (bey') akdi mi? Hizmet (icare) akdi mi? Hibe (bağış) mi?
Bu konunun fıkhi çerçevesini ortaya koyan ilmî bir çalışma ya da resmi bir metin gören varsa haber vermesinden memnun olurum.
Daha da garip olan şudur: bazı vakıfların bağlı olduğu bir cemaatin ilmihal kitabında, vakfa yapılan bağışlar vakıf reisinin mülkü olur, deniyor ki, artık burası din istismarının dip yaptığı noktadır.
Demek ki vakıfların ve yardım kuruluşlarının icraatlarıyla ilgili yıllardan beri hâlâ bir teâmül/örf oluşmamış.
Böylesine kafa karışıklığının olduğu bir zeminde, bir an önce "yardım kuruluşları fıkhı" diye veya buna benzer bir başlıkla bir fıkıh oluşturulamazsa, girişilecek her işte birtakım soru işaretleri bulunmaya devam edecektir.
Velhasıl,
- Kimisi kurban organizasyonuna "bağış" ismini veriyor
- Kimisi "vekaletle kurban" diyor.
- Kimisi kurban organizasyonunun şartlı bağış kapsamında olduğunu söylüyor.
- Kimisi, biz sizin adınıza kurban satın almıyoruz, kendi malımızı size satıyoruz, diyor.
- Kimisi "dernek alındı makbuzu"yla kurban topluyor
- Kimisi, vakfa bağışlananlar vakıf reisinin mülkü olur, diyor.
- Kimisi "kesimsiz kurban" diye bir kavram icat etmiş.
- Kimisi, kurban etlerini satıyor, bunun ticaretini yapıyor.
- Kimisi, kesmeye söz verdiği kurbanları kesmiyor.
- Kimisi 2009 yılında başlayan kurban yolsuzluğu operasyonunda soruşturma geçirmiş ve hatta ceza almış.
- Kimisi teberrük kurbanı, ihtiyat kurbanı ve temsil kurbanı gibi kavramlar icat etmiş.
- Kimisi kurban etlerini, gittiği ülkelerdeki devlet erkanına ve zenginlere de yediriyor. Halbuki kampanya afişlerinde, açlık çeken insanların fotoğraflarını kullanmış ve muhtaçlara vereceğiz diye kurban parası toplamıştı.
-Kimisi kurbandan artan paraları genel mülkü gibi görüp kendi cemaatinin diğer kuruluşlarına, tv'sine aktarıyor.
...
- Ve neredeyse hiçbiri, kurban için para yatıranlarla, yukarıdaki konulara ilişkin bir sözleşme imzalamamış ve net bir sözleşme metnine sahip değil.
Öyleyse kurban organizasyonlarıyla ilgili bir örf oluştuğunu ve vatandaşın vekalet vermesine bile gerek olmadığını, vekalet verse bile umumi vekaletin yeterli olduğunu nasıl söyleyebiliriz?
Tarafların kendilerinin bile tam olarak kavrayamadıkları bu tür işlerin daha şeffaf hale getirilmesi ve bir an önce fıkhının yazılması gerekmiyor mu?
BU RAMAZAN BİZE DERS OLSUN
ADAK ve AKİKA KURBANI ÜZERİNDEN DİN İSTİSMARI
Akika konusunda nakledilen rivayetlerin birçoğunun zayıf veya başka rivayetlerle çelişik olması, diğer mezhepleri de bu konuda temkinli olmaya sevk etmiştir. Nitekim Peygamberimizin (s.a.s), peygamberlikten sonra kendisi için de akika kurbanı kestiği şeklindeki rivayetle, erkek çocuk için iki, kız çocuk için bir kurban kesilir, şeklindeki rivayeti amel etmeye uygun bulmamışlardır. Onlara göre akika sadece büluğ çağına gelmemiş çocuk için kesilir ve kız olsun erkek olsun her çocuk için bir kurban yeterlidir. Hatta o mezheplerden bazı alimlere göre, bir kimse kurban bayramında kurban kesiyorsa bu kurban, akika yerine de geçer, kişi ayrıca akika kurbanı kesmez.
Bilal ESEN
HER İŞİN ERBABI FARKLI FARKLI
Ama aynı filin üstüne çıkıp şehrinizde tur atmaya, züccaciye dükkanlarına girmeye başladınız mı iş değişir.
Şehir medeniyettir. Başka yerlerde uyguladığınız yöntemleri medeniyete uygulamaya çalışmak faydadan çok zarar getirebilir, toplumu ifsat edebilir.
Bu yüzden Allah (cc), savaşa gidenler, döndüklerinde şehirlilere nasihat etsinler, onları hizaya getirsinler, demez.
Aksine, hepiniz birden savaşa gitmeyin. Geride kalan bir grup dinde derinleşsin de, savaş bittikten sonra savaştan dönenleri uyarsın ve onlara nasihat etsin, der. (Bkz. Tevbe Sûresi,122)
Demek ki, medeni insanların iradelerini belli bir yöne çevirmeye çalışırken, ilim ehlinin, manevi rehberlerin ve sosyal bilimcilerin tavsiye ve tecrübeleri önemlidir.
Her işin erbabı birbirinden farklı olabilir.
Kendilerini her işin uzmanı sayanlar, belki de hiçbir şeyin uzmanı değildirler.
14.04.2020
Bilal Esen
İNSANIN HUYUNU DEĞİŞTİRMEK, BİR ORGANINI DEĞİŞTİRMEKTEN DAHA ZOR
Ama bu eğitimi sağlıkçılar yapabilir mi?
Görüldü ki, bu konuda sağlıkçılardan başka bir kesime de ihtiyaç varmış.
Sağlıkçının işi, tedaviyle uğraşmak. Zaten insanlar, sağlıkçılara hayatlarının kısa bir süresinde uğrarlar.
Eğitim ise hayat boyu süren çok uzun soluklu bir iştir ve bunu sayısalcılardan ziyade sosyal bilimciler, eğitimciler yapar. Bir de, öğretmek başka bir şeydir, eğitmek başka bir şey.
Bir insanı adam edebilmek için öğretmenlerinin ve hocalarının göstermesi gereken sabır, sağlıkçının sabrından az değildir. Bir insanın huyunu ve ahlakını değiştirmek, kanındaki şeker seviyesini değiştirmekten hatta bir organını değiştirmekten daha zor.
Kısacası, insanların iradelerini birtakım davranışlara yönlendirmek veya yanlış hareketlerden alıkoymak, tıbbî tedaviden çok farklı bir şey.
İşte bu nedenle toplumdaki salgınla mücadele için sağlık alanındaki uzmanlardan başka ve belki de onlardan önce eğitimcilerin, toplum bilimcilerin ve manevi rehberlerin inisiyatif alması çok önemli.
Allah yâr ve yardımcımız olsun.
11.04.2020
Bilal Esen
İBADETİN SAHTESİ OLUR MU?
Ülkemizde müslümanların ibadetlerinin bilinen adları şöyle: Namaz, oruç, zekat, hac, kurban...
Birisi çıkıp da, müslümanlık adına;
kesimsiz kurban, peygamber kurbanı, temsil kurbanı, temsilî namaz, temsilen zekat, fatma ana orucu, hızır orucu, su orucu, etsiz oruç... demeye başladı mı, yaptığı işin aslından kuşkulu olduğunu elevermiş oluyor.
Çünkü bazen bir şeye ilave vasıflar getirmek, o şeyin özgünlüğü hakkında şüphe uyandırır. Neden adını yalın haliyle söylemiyorsun da, kulak tırmalayıcı ilaveler yapıyorsun, derler. Şayet yapılan davranış ibadetse bunun nasıl yapılacağı İslam dininin temel kaynaklarında bellidir. Kurban kurbandır, namaz namazdır, oruç oruçtur...
Velhasıl, orijinalden şaşmamak ve taklitlerinden sakınmak gerek.



