Ramazan ayı içindeyiz. Zekatla ilgili meseleler bugünlerde daha çok gündeme geliyor. Bunlardan biri de hayvanların zekatı.
1. Bilindiği üzere hayvanların zekâtının verilmesi esas olarak "sâime" olmalarına bağlı. Aşağıdaki fotoda bulunan ifadelerde Ömer Nasuhi Bilmen Hoca, senenin yarısından ziyade, yani altı aydan daha fazla bir süreyle "mubah" meralarda otlayan hayvanların "sâime" olduğunu ifade ediyor. Bunun gibi şartları taşıyan hayvanlar belli sayıya (nisaba) ulaştığında zekatları verilir. (Mesela sığırlar 30, küçükbaşlar 40 olunca)
2. Bunların dışında, senenin çoğunu ahırlarda/damlarda beslenerek geçiren ya da parayla tutulan tarlalarda otlatılan hayvanlardan zekat yok. Çünkü bunlar sâime değil. Yine nakliye ve ziraat gibi işlerde kullanılan ya da binek olarak kullanılan hayvanların da zekatı yok.
3. Şayet hayvanlar, başkasından satın alınarak büyütülüyor ve alım esnasında bunların ticaretini yapmak amacı bulunuyorsa, başka bir deyişle, hayvanları al-sat yaparak para kazanma amacı varsa, o takdirde eldeki bu hayvanlar zekat bakımından ticaret malı sayılır. Sayılarına değil değerlerine bakılır. Bunların değeri, diğer paralar, altınlar ve ticârî malların değeriyle birlikte toplanır. Toplam değerleri, nisaba ulaşırsa, yani 24 ayardan 80,18 gram altın değerine ulaşırsa o gün, not edilir. Ertesi yıl hicri takvime göre yine aynı günde nisap miktarı veya daha fazla bir değer varsa, o takdirde toplam değerin kırkta biri zekat olarak verilir.
Türkiye'deki mevcut duruma bakıldığında bugün artık ülkemizde sâime hayvanın neredeyse hiç kalmadığı söylenebilir. Varsa da çok çok az olabilir.
İşte tam bu noktada "mubah" meralarda otlama şartı, kritik bir öneme sahip. Ömer Nasuhi Hoca bu hususu İlmihal'inin aslında ifade etmişken ne yazık ki, onun İlmihal'ini sadeleştirerek yayınlayanlar bu ifadeyi silerek yayınlamışlar.
Kısacası, bir kitabın aslı dururken sadeleştirmesi ya da çevirisiyle yetinmek bazen hataya götürebilir. Bunlardan fıkıh öğrenilmez. Hatta bir meselede Bilmen İlmihali'nde açık bir ifade olsa bile, o ifadeyi temel Hanefî fıkıh kaynaklarından teyit etmedikçe buna hüküm bağlamamak gerekir. İlimle uğraşanlara yakışan budur.
Allahü a'lâ ve a'lem.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder