Peygamberimiz (s.a.s) Miracda kimi görmüş?

Peygamberimizin (s.a.s) Mi'racda kimleri gördüğü meselesi tarih ilminin bir konusu değildir. Bir iman ve istikamet meselesidir.

O, kimi ve neyi gördüm dediyse ona inanırız. O'nun haber vermediği gaybi konularda kimseye inanmayız. Bu sahada uyduruk bilgileri dine ve Peygamberimize isnat etmenin küfür kadar tehlikeli olduğunu ve istikametten sapmak olduğunu biliriz. Bunu yapanların öbür dünyada birer cehennem odunu olacaklarına ve ateşte cayır cayır yanacaklarına inanırız. Çünkü yanacaklarını bizzat o Nebi haber vermiştir. 

İnanç konularındaki kaynağımız vahiydir; Allah elçisinin verdiği bilgilerdir.

Keşifler, rüyalar, menkıbeler, masallar, destanlar, şıhlar, üçler, yediler, kırklar... -sakalı ve sarığı ne kadar uzun olursa olsun- dine bidat karıştıranlar... şarlatanlar, meczuplar... Bunların hiçbiri bizim inancımızın kaynağı değildir, olamaz.

BOŞAMA HAKKIM VAR, DİYE GURURA KAPILANLAR...

 Zamanımızdaki birtakım kocaların eşlerini korkutmak veya baskı altına almak için "boşadım" gibi sözleri kolaylıkla kullandığı görülüyor. Boşama konusunda kendilerine din tarafından yetki verildiği gururuna kapılarak ve adeta bunun sarhoşluğu içinde büyük sözler sarf edebiliyorlar. Sonra en büyük pişmanlığı da aslında kendileri yaşıyorlar. Çözüm bulmak umuduyla bir oraya bir buraya koşuyor, bütün aile mahremiyetlerini etrafa saçıyorlar.

Halbuki, bugün, boşanmanın en iyi yolu, öyle sözler sarf etmeden mahkemeye gitmektir. Mahkeme süreci işe ciddiyet katar ve daha sağlıklı düşünmek için zaman tanır. Zaten sırf dinen boşandığını söyleyip resmiyette evli ama dinen ayrı gözükmek gibi durumlar birçok sıkıntılara ve istenmeyen hadiselerin yaşanmasına sebep oluyor. Din ve resmiyet ayırımı yapmak ve dinî nikah ya da imam nikahı adı altında gizli saklı ilişkiler yürütmek, din ve aile kavramlarının da zihinlerde kirlenmesine yol açıyor.

Ayrıca eşine böyle "boş ol" gibi söyler söyleyen erkeklere hukuktan da kötü bir haberim var. Böyle sözlerle evliliğe dinen son verip sonra resmiyette de boşanmak için mahkemeye gidildiğinde, kocanın geçmişte söylediği o sözler aleyhine olabilir. Bizzat dinlediğim bir hukukçu diyor ki, mahkeme kocanın bu sözleri söylediğini tespit ederse, boşanma davasında kocayı kusurlu sayabilir. Çünkü bu sözler, dini kullanarak eş üzerinde baskı kurmak, başka bir deyişle, "dinsel şiddet" uygulamak olarak değerlendirilebilir. Bu ise kocayı birtakım tazminatlar ödemeye ve özellikle de boşanma sonrasında süresiz nafaka ödemeye mecbur bırakabilir. Yani o büyük sözleri söylemenin büyük sonuçları var. Hani derler ya, insan ağzındaki sözün sahibidir ama ağzından çıktıktan sonra o sözün esiri olur. Yine boşuna dememişler: "bin düşün, bir söyle!"

Velhasıl büyük sözler söyleyip büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalmaya lüzum yok. Biraz daha sükunetle düşünüp aklı başında hareket etmek lazım.

Herşeyden evvel boşanmak hiç hoş bir şey değil. Ailenin devamı esastır. Sorunlar büyüdüğünde de önce bütün çarelere başvurmalı, gerekirse aile çevresinden akil insanlarla birlikte evliliği yoluna koymaya çalışmalı. Yine de olmuyor ve boşanmaktan başka çare yoksa, gidip bu işi mahkemede çözmek gerekir. Başka yollara tevessül edip meseleyi daha da içinden çıkılmaz hale getirmemeli.

Cenab-ı Allah bütün ailelerimize dünya ve ahirette huzur versin.

KAMU MALINA DİKKAT ETMEK, EN ÇOK DA MÜSLÜMANLARA YAKIŞIR

Devlet malı, emanettir. Onda her vatandaşın hakkı vardır. Sadece belli kişi ve kesimlerin menfaati için kullanılamaz. Hukuka, tabiî hukuka, dine ve ahlaka uygun olarak kullanılması gerekir.

Şayet müslümanlardan bazıları, umumun menfaatine harcanması gereken devlet malını, hukuk ve ahlak ilkelerine aykırı olarak, kendi kişisel çıkarları, kendi grup ve hizip menfaatleri için harcayacak olurlarsa, bu sadece bir haramzadelik değildir. Aynı zamanda gelecekteki bütün iyilik ve ahlak çağrılarına da büyük bir darbedir. Bizzat kendileri bunlara aykırı davrandığından dolayı diğer insanlar artık dinî ve ahlakî değerlere çağıran hiç bir kimseye güvenmez hale gelirler. Müslümanlık noktasındaki kötü örnekler, gelecek nesillerdeki müslümanların da işlerini zorlaştırır. İşte bu hususun bir sonucu olarak, Peygamberimizin (s.a.s) bildirdiği üzere, bir kötülükte öncülük yapan, bundan sonra o kötülük çığırından ilerleyenlerin günahlarından da pay üstlenir.

Kendisine bu dünyada hesap soracak bir gücün bulunmadığı zannıyla devlet malını ahlaka aykırı şekilde kullanan ve harcayanların, başka dönemlerde, devlet malını çarçur edenleri eleştirme hakları olabilir mi? Hatta onların yaptıkları usulsüzlükleri de tasvip etmiş olmuyorlar mı? Ele verir talkımı...

Bu satırları okurken bazıları içinden şunu geçirebilir: Gazze'de insanlık ölürken, şu uğraştığın meseleye bak!

İçinden bunu geçiren varsa biraz daha derin düşünsün. Gündemin ön sıralarında Gazze'nin bulunması; bugünlerde müslümanların her türlü haramı işlemelerini, tüyü bitmemiş yetimin hakkını, garibanların ve referansı olmayanların haklarını çiğnemelerini helal hâle mi getiriyor? Orada büyük bir zulüm var diye, buradaki müslümanların devlet malını çarçur etmeleri, birbirlerinin haklarını çiğnemeleri, grupçuluk yapıp diğer gruplara karşı ayrımcılık ve ayak oyunları yapmaları helal hâle mi geliyor? Orada zulüm var diye, dünyanın diğer yerlerinde emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker rafa mı kalktı? Helal-haram hükümleri, farzlar ve vacipler tatile mi gitti?

Böyle usulsüzlükler yapıp devlet malına haram yoldan el uzatanların, neticede düşmanlarından bir farkı kalır mı? Bir taraftan “Savaş, ölünce değil düşmana benzeyince kaybedilir.” derken diğer yandan aynı o düşman gibi ahlak ve hukuk ilkelerini çiğnemek olur mu? Müslüman hangi davanın savaşçısıdır?

Eğer dünyanın herhangi bir yerinde büyük bir zulüm ve haksızlık varsa, bu tür zamanlarda hak, hukuk ve adaletin kıymetinin daha iyi anlaşılması gerekmez mi? Vicdanlı insanların, böyle zamanlarda, ahlaki değerlere daha fazla sahip çıkmaları gerekmez mi?

Düşüncesini derinleştiren müslüman tutarlı olur, özü sözü bir olur. 

Zamanımızdaki birtakım Müslümanların tutarsızlıkları ve riyakarlıkları öyle boyuta ulaştı ki, kimi insanlar müslümanım diyenlere artık inanmaz oldular. İslam davası büyük zarar görüyor. İşte bu hale düşenlerden olmamak ve uyarma görevini ihmal nedeniyle ahirette mahçup olmamak için A'raf Süresi 164. ayet fehvasınca bir "mazeret'imiz olsun. Uyarıcılar her zaman olmalıdır. Bu dünyada kimsenin kendisini hesaba çekmeyeceğini düşünenlere, öbür dünyayı ve asıl hesap sahibinin kim olduğunu hatırlatanlar hep var olmalıdır.

Hadi diyelim, geçmişte bir şeyler oldu, gelin bari bundan sonra helale-harama, kul ve kamu hakkına dikkat edelim.

İYİ Kİ...

Gençliğimde "iyi ki yapmışım" diyebileceğim bir şeyler varsa, bunlardan biri, çokça roman okumaktır. Kaliteli ve seviyeli romanlar okumanın kişisel gelişime büyük fayda sağladığı kanaatindeyim. 30 yaşından önce en az 30 roman bitiren, harika bir iş çıkarmış olur.

"İyi ki yapmamışım" diyebileceğim şeylerden biri de, belli bir dinî grubun ya da şahsın kitaplarına odaklanmak ve bunlara bağlanıp kalmaktır. İyi ki böyle yapmamışım.

Kanaatimce bir gencin düşebileceği en büyük tuzaklardan biri, kendini bir cemaat ya da dinî gruba ait hissederek onların kutsallaştırdığı bazı kitap ve risalelere kendini kaptırması, anlamasa bile adeta ibadet edermişçesine o kitapları mırıldanmaya çalışmasıdır. Bizim gençliğimizde böyle okumalar yapanlar, sonunda zehirlendiler. Önce kendi grupları dışındaki müslümanları görmez oldular, sonra devletine ve milletine ihanet edecek boyuta vardılar.

Hangi dinî grup olursa olsun, kendini belli şahısların kitaplarıyla sınırlayanlar, dünyaya tek bir pencereden, tek bir bakış açısıyla ve adeta at gözlüğüyle bakıyorlar. Hem dinî anlayışları kıt, hem de insani yönleri zayıf olarak yetişiyor ve toplumun diğer kesimleriyle iletişim sorunu yaşamaya mahkum oluyorlar.

Dün bazı kitaplar, nasıl ki birtakım insanları zehirleyip onları vatana ve millete zararlı hale getirdiyse, aynı kitaplar veya benzerleri yarın başkalarını da bu hale getirebilir. Çünkü, yoldan çıkan o kimselerin kimler olduğundan ziyade onların yetiştiği zemine, onları zehirleyen kaynakların ve yanlış yöntemlerin neler olduğuna bakmak lazım. Ve hepsinden uzak durmak lazım.

Elhamdülillah ki, Cenab-ı Allah bizi onlardan korumuş.