ALLAH DOSTU MU? O SENSİN!

Bağlanacak bir "Allah dostu" arayan, fazla uzaklara bakmasın. Allah dostu olmanın, kontenjanı ya da kotası yoktur. Allah bütün müminlerin dostudur, bütün müminler de Allah dostudur. Allah Kur'an'da kendisinin müminlerin dostu olduğunu bildiriyor, iman edip takvaya sarılanlar evliyadır, yani Allah dostudur, diyor. (Bk. Bakara, 257; Yunus, 62-64)

Müslüman, önce kendine saygı duymayı bilmeli. Birilerini muhakkak kendinden daha değerli ve üstün görerek onlar karşısında kendini alçaltmamalı. Kula kul olmamalı. Allah Teâlâ'ya hakkıyla inanıp her daim ona karşı samimi ve dürüst olduğu müddetçe, kendisinin de bir Allah dostu olduğuna inanmalı. Kendisi yüzünü Allah'a döndüğü sürece Allah daima onunla beraberdir.

Allah ile arasındaki bu yüce yakınlığa zarar verecek işlerden kaçınmalı. Araya başka bir varlık koymamalı. O varlığa, olmadık meziyetler yükleyerek onu adeta Allah'ı sever gibi sevmemeli. Elbette mümin, sevgi ve muhabbet doludur. Ama sevdiğini Allah için sever, Allah'ı sever gibi sevmez. İnananların Allah sevgisi, bütün sevgilerin üstündedir.

Aciz ve fani varlıklara muhabbet ile ömrünü geçirip bir türlü Allah'la gerektiği şekilde yakınlık kuramayana yazık olur. Bir hedefe varmak için yola çıkan, yolda dostlar edinebilir, işaretçilerden ve levhalardan yararlanabilir ama mesela, ne kadar faydalı deyip yol gösteren bir tabelaya sımsıkı sarılarak ömrünü o tabelanın başında geçirmez. Böyle yapan, yolundan geri kalır, hedefine varamaz, aldanmış olur.

Bu dünyada doğru bir tutum  belirleyemeyenler, görünüşü takvalı fakat içi fesat dolu birtakım muhterislerin elinde oyuncak olabilirler.

Kimin daha takvalı olduğu, kılık kıyafetiyle veya ağzının iyi laf yapmasıyla belli olmaz.

Bazen öyle olur ki, ömrünü kötülükle geçiren bir kul, bir köpeğe su verdiği esnadaki samimiyeti sebebiyle cennetlik olur, bazen de öyle olur ki ömrünü ilim ve ibadetle geçirdiği zannedilen alim görünümlü bir bel'am cehennemlik olur.

İman ve ihlasın hep birtakım seçkin/özel kişilerde var olduğunu zanneden nice kişiler, o kişilerin peşinden gideyim derken kendilerini kaybetti, ilkelerini kaybetti, samimiyetlerini... kaybetti.

Şimdiye kadar, kişisel ihtirasları öne çıkan nice çıkarcılar, "Allah dostu" kavramıyla insanları aldattı.

Velhasıl, ey Müslüman kardeşim!

Allah dostu sensin. Bu sıfatı başkasının tekelinde görme. Aldanma kimseye. Adamlara değil, ilkelere bağlan. Allah'ın kelamına, O'nun Peygamberinin öğrettiklerine bağlan. Kim bunlara aykırı davranırsa, çekinme onu uyar. Hiç bir kul günahsız ve masum değil. Peygamberler hariç. Kula kul olan köle olur, Allah'a kul olan hür olur. Hür olduğunun farkına var.

Emr-i bil maruf nehy-i ani'l münker, senin görevin. İyi bak, Allah dostu zannettiklerin nasıl da dünyalık peşinde koşuyorlar, nasıl da birbirlerine düşüyorlar. Onlara bağlanırsan bir gün üzülürsün. 

"Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol...

Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol."

Bilal ESEN
26 Nisan 2024


Din alanında öne çıkmak !

 İman ve ahlak davasıyla yola çıkanlar, başkalarından daha dikkatli olmalılar. Çünkü onların yanlışları daha büyük görünür.

Gerektiği gibi dikkatli olurlar ve davalarını omuzlayabilirlerse alacakları mükafat da daha büyük olacaktır. Ama âhirette.

Kamu malı, vakıf malı... Helal ettir, yediğin her lokmayı

Bulunduğu makam ve mevkide yaptığı usulsüzlükleri normal göstermeye çalışan bazılarının ürettikleri ve zaman zaman ima ettikleri bir argüman var: Ben bu kuruma çok şey katıyorum, benim yaptıklarımın değeri aldığım maaşla ölçülemez. Maaş az. Ben daha fazlasına layıkım.
Böyle böyle kendilerini haram lokma yemeye alıştırıyorlar. Kurum malını türlü hilelerle zimmetine geçirmeyi ya da lüks ve şatafat için hoyratça harcamayı mübah görmeye başlıyorlar. Helal-haram hassasiyetleri kayboluyor.
Bu konuda zamane dindarları ile diğerleri arasında maalesef pek bir fark gözükmüyor. Hatta dinî argümanları kullananların, kendi yolsuzluklarına daha kolay kılıf ürettikleri bile söylenebilir. Bir de üstelik kendilerini uyaranlara kızıyorlar.
Bu nasıl bir cüret? Halbuki Allah korkusu ve ahiret inancı olan bir insan, fazlasına göz dikmez, aksine, aldığım maaşı hak ettirecek kadar çalışabiliyor muyum, diye endişe içinde olur. Kamu mallarına, vakıf mallarına... hıyanet etmenin ne denli vebali olduğunu bilir.
Ne yazık ki, zamanımız müslümanlarından bir çoğu, mal ile imtihanı kaybetmiştir. Şeytanın bile aklına gelmeyecek gerekçeler üretiyorlar. Şu var ki, bunlarla Allah'ı kandırabileceklerini düşünüyorlarsa, yanılıyorlar.


BAYRAM GELDİ

Tatil değil ruhsuz törenler hiç değil. Bayram samimi bir kaynaşma. Toplumsal barışın yaygınlaşması. Toplum içinde yaşama güveninin hissedilmesi. Duyguların transferi, sevincin paylaşılması, varsa keder ve hüznün ortak yaşanması.

Bütün bunların olabilmesi için önce birbirimize samimiyetle yaklaşmamız gerekiyor. Başka hesapları bir tarafa bırakarak, sırf bir insan ve müslüman olmak vasıflarıyla, en içten duygularla bayramlaşmak gerekiyor. Dünyevi çıkarları, kişisel menfaatleri, cemaat ve siyaset ayrılıklarını bir tarafa bırakmalı. Bunlar sebebiyle geçmişte meydana gelen olumsuzlukların, ilişkilere ömür boyu zarar vermesinin önüne geçilmeli. Şimdiye kadar çevremizdeki insanlarla  bazı bağlar kopmuşsa, nedenlerine bakmalı. Gerektiğinde özür dilenmeli, gerektiğinde mali olarak helalleşmeli. Tatlı söz ve güler yüzle yeni başlangıçlara kapı aralanmalı. Gönül almalı, gönüller yapmalı. Bu noktada, özüyle ve sözüyle dosdoğru bir insan profili çizmek çok önemli. 

Bütün bunlar olmazsa bayram nasıl bayram olacak? Birbirimizin yüzüne bakarken gözler yalan söyleyecekse, bayramlar bayram olur mu? Sahte bayramlaşmalardan gönüller huzur bulur mu?

Bu duygu ve düşüncelerle sizlerin bayramını kutluyor, sağlık ve afiyet içinde hayırlı ömürler diliyorum.