KURBAN MI TİCARET Mİ?

Marketler gibi kuruluşların ticaret için kurban organizasyonu yapmalarını garipsememek lazım. Kurban malî bir ibadet olduğuna göre, kurbanlık alım-satımından ya da birtakım hizmetlerden dolayı birileri para kazanabilir.  Hayvan üreticileri de kazanabilir, satıcılar da kazanabilir, ücret karşılığında kesim ve dağıtım hizmeti yapan ticari kuruluşlar da kazanabilir. Bu gayet normal. Yeter ki işler şeffaf olsun ve kurbanlar usulüne uygun kesilsin.

Ancak normal olmayan bir şey var ki, o da yardım kuruluşu görünümünde olan bazı vakıf ve derneklerin, kurban üzerinden ticaret yapmaları. Kurbandan kazandıkları paraları, bilinmeyen yerlere aktarmaları.

Kimi kuruluşlar, yardım kuruluşu gibi değil, kar etmek isteyen ticari kuruluşlar gibi çalışıyorlar. Kurban mevsiminde kasalarını doldurdukları söyleniyor.

İlanlarına ve reklamlarına bakıldığında, topladıkları kurban paralarının tamamıyla kurban kestikleri, tüm paraları muhtaçlara ulaştırdıkları zannedilir. Ama gerçekten öyle mi? 30-40 dolarlık kurban hissesi için 100-120 dolar civarında para topladıkları belli. Bu ilave para nereye gidiyor? Kurban masrafları bu kadar tutar mı? Bu konuda neden kurban sahiplerine detaylı bilgi vermiyorlar?

Hakikaten, kurban için topladıkları paraların yarısı veya daha fazlası kasalarında kalıyor mu? Artan paraları ne yapıyorlar? Bu paralar, kurban sahiplerinin haberi olmadan, yurt içinde veya dışında bazı yerlere aktarılıyor olabilir mi? Kurban sahiplerinin duyduklarında şok olacakları yerlere aktarılıyor olabilir mi, bu kurban paraları? Din istismarcısı örgütler devrede olabilir mi kurban organizasyonlarında?

Ayrıca, temsilci bile göndermedikleri ülkelerde, güya oradaki yerel kuruluşlara kurban kestiren vakıf ve dernekler olduğunu duyuyoruz. Bu kurbanlar gerçekten kesiliyor mu? Kesilse bile, kedi kadar ya da kediden biraz büyük kuzulardan kurban kesildiği iddiası doğru mu? Kesilip kesilmediğini görmek için neden oralara yeterli sayıda kendi elemanlarını göndermiyorlar? Kurban kesiminin başında durmadan, sadece para göndermekle iş oluyor mu?

Velhasıl din istismarcılarına karşı uyanık olmak lazım.

İşini düzgün yapan yardım kuruluşlarının da, töhmetten kurtulmak için daha şeffaf olmaları lazım. Kurban sahiplerinden bir şeyler gizleyerek yürütülen işler, sakat işlerdir.

TÜZEL KİŞİLER Mİ İBADET EDER, GERÇEK KİŞİLER Mİ?

Son yıllarda artan kurban organizasyonları bağlamında bazı kafa karışıklıklarının yaşandığı oluyor. Bu konuda benim bir mülahazam şöyle:

Kurbanı insan keser, kurban insan adına kesilir ve kurbanın sahibi bir insan olur. Bir kurban da ancak bir kişinin kurbanı olur, birden fazla kişi biraraya gelip bir hisse kurban kesemezler.

Dolayısıyla vakıflar ve dernekler gibi kuruluşların kendilerine ait bir kurbanı olmaz, olamaz.

Zira kurban ibadettir. İbadet eden de insandır. İnsan olmayan tüzel kişilerin veya başka bir deyişle, gerçek kişi olmayan hükmi kişilerin ibadeti de olmaz, kurbanı da olmaz. Bir kuruluş adına kesilen kurban, ibadet değil sırf bir hayvan kesimidir.

"Kuruluşumuzun öz kaynaklarından, kuruluşumuz adına kurban kestik" demek anlamsızdır. Bu, kurban değildir, et dağıtımıdır.

Ancak bir kuruluşun görevlisi, başka bir insana vekaleten kurban kesiyorsa bu, o insanın kurbanı olur, böyle bir ibadet, vekalet veren bir "insanın" ibadeti sayılır. Bu durumda o kuruluşun görevlisi sadece bir aracıdır.

Bilmem yanlış mı düşünüyorum?

Fetvada "Arapça" sitelere itibar etmenin riski, Urduca ve Hintçe kaynakların önemi

Ülkemizde güncel bir meselenin dinî hükmünü araştıran araştırmacıların, Türkçe kaynaklar dışında, baktıkları en önemli yer web. Biraz Arapça bilen, webteki Arapça sitelerden fetva araştırmaya çalışıyor. Ve genellikle de karşısına çıkan ilk siteye yapışıyor. Fakat internetteki dinî yayınlarda hangi dinî anlayışların hakim olduğu hesaba katılıyor mu?
Belirtmek gerekir ki ülkemizde yaygın olan Hanefi geleneğinin bugünkü temsilcilerinin Arapça yayınları çok az. İnternetteki güncel Arapça fetvalar, genellikle yeni selefici yaklaşımları benimseyenlere ait.
Peki ülkemizdeki bir araştırmacı, Hanefî geleneğine uygun olarak üretilmiş güncel fetvalara ulaşmak isterse, Arapça sitelerden başka nerelerden yararlanabilir?
Alternatiflerden biri Pakistan ve Hindistan'daki müslüman alimlerin güncel fetvalarına bakmak. Çünkü buralar hâlâ Hanefî geleneğin güçlü olduğu yerlerden. Fakat ülkemizde olduğu gibi, oralardaki ilmi çalışmalar da genellikle Arapça değil, yerel dillerde kaleme alınıyor. Yani Urduca ve Hintçe.
Dolayısıyla günümüzde, Hanefi geleneğiyle uyumlu fetvalara ulaşmak isteyen araştırmacıların Urduca ve Hintçe bilmeleri veya hiç olmazsa çeviri programları vasıtasıyla bu dillerdeki fetvalara muttali olmaları ve internette bu dillerde araştırma yapmaları zaruret arz ediyor.
Aksi halde ülkemizde, gittikçe yeni selefici akımların etkisi artacaktır. Bu ise bizim kendi köklerimizden uzaklaşmamız ve başka dinî akımların peşinden sürüklenmemiz demek. Bu noktayı gözden kaçırmamak lazım.

Yatılı Kur'ân kurslarındaki çocuklar, arkalarında onları koruyan bir devlet olduğunu biliyorlar mı?

Bu çocukların, gerektiğinde o şehrin yetkililerine ulaşma imkanları var mı? Yoksa dört duvar arasına sıkışıp kalmış durumdalar mı?
Çocuklar, bir sıkıntı anında nereye ulaşacaklarını bilmiyorlarsa veya biliyorlar da ulaşma imkanından yoksunlarsa, rahatça telefon edemiyorlarsa, binada güvenlik kameraları düzgün çalışmıyorsa veya yetkililere ulaştıklarında kendileriyle ilgilenileceği hususunda bir güven eksikliği içindeyseler, orada ciddi kusurlu birileri var, demektir.
Son günlerde haberlere konu olan olaylar, çok üzücü ve çok çirkin. Bu tür ahlakı bozuk insanları önleyebilmek için önceden tedbirler almak, sistemi sağlam kurmak, şeffaf ve güvenli bir ortam oluşturmak gerekir. İlla ki bir olayın patlak vermesi şart değil.