BURASI DÜNYA!

Müslümanın, ölçüyü kaybedeceği hiç bir an ve hiçbir mesele yoktur. Sevginin de nefretin de, övgünün de yerginin de, barışın da kavganın da bir ölçüsü, bir hukuku ve ahlakı vardır.
Haklıyım, gerekçesine dayanarak ölçüyü kaybetmek çoğu zaman kişiyi haksız bir pozisyona düşürüyor.
Bir de ölçüyü kaybedince gösterilen taşkınlık, genellikle, işleri düzeltmeye yardım etmediği gibi mevcut kazanımları kaybetmeye bile neden olabiliyor. Hatta bu yüzden dostlarını bile kaybedebiliyor insan.
Taşkınlık deyince illaki fiilen etrafa zarar vermek anlaşılmasın. Sözlü taşkınlık yani ölçüsüz, ağır ve argo sözler de dostların kulağını kirletiyor. Sonunda dayanamayıp uzaklaşıyorlar. Bunlar tarihten beri bittecrübe sabittir. Tecrübeyi tecrübe etmeye kalkışmak, pek akıllıca bir iş değildir.
Bazen susmak lazım, sabretmek lazım, beklemek lazım...
Ne yapalım, burası dünya. Burada mutlak doğruları yaşatmak zor. Dünyada ancak mümkün olan doğrular yaşar.

Demişler ki; "Her geceyi Kadir bil, her geleni Hızır bil."

Fırsatları aramak, bulduğunda da kaçırmamak lazım. Bu fırsatların bir kısmı doğrudan Allah Teâlâ'ya ibadet etmeyle alakalı. Mübarek vakitleri iyi değerlendirmeli. Bir kısmı da, Allah'ın kullarına iyilik yapıp sonuçta Allah'ın rızasını kazanmakla alakalı.
Zerre kadar sadakanın bile sevabı var. Müslüman kardeşine tebessümle, güler yüzle bakmanın sevabı var. Hiçbir fakiri, hiç bir garibanı küçümseyecek durumda değiliz. Karşımıza çıkan, Allah'ın her kuluna bir Hızır gibi davranmalı. Her isteyene verilmez belki ama kimse hor da görülemez.
Tevazu göstereni Allah yüceltir.
Bazı âlimler tevazuu da şöyle tarif etmişler: Karşılaştığın herhangi bir müslümanın Allah katında senden daha değerli olabileceğini farz edip ona göre davranmandır.

Maşallah şu gençlere!

Ortalıkta hiç yaşlı kalmadı, herkes gençlik fotoğrafını paylaşıyor. Belki de Peygamberimizin; yaşlılar cennete giremez, cennete girenler gençlik halleriyle girerler, sözünden hareketle, cennete girerken nasıl bir tiple girelim, diye şimdiden şeçmeye çalışıyorlar.

İnşaallah bu ülkenin bütün müslüman fertleri ve gençleri cennete girer. Duamız bu.

Allah Teâlâ bizi, gençliğimizde de yaşlılığımızda da dinden, imandan ve Kur'ân'dan ayırmasın.

Cenneti kazanabilecek şekilde yaşamayı nasip etsin.

Hepimizi cennette buluştursun.

İTİKAFDAYMIŞ (!)

Adam güya itikafta.
Ama sosyal medya hesabından sürekli paylaşım yapıyor, ona-buna laf dokunduruyor. Sonra bir de peşine "itikafdayız" diye yazıyor.
Velhasıl bedeni camiye girmiş ama ruhu dışarıda kalmış.
Bu mu itikaftan anlaşılması gereken? İtikafı bozmuyor mu bu paylaşımlar?
Böylelerinin derdi itikaf mı yoksa başka bir şey mi?

ORUCU MU TUTALIM, KENDİMİZİ Mİ?

Şu mübarek Ramazanda bizden beklenen iş sadece mideyle ilgili değil gibi gözüküyor. Her açıdan kendini tutabilmek önemli. İnsanın, kendi kontrolünü kendi eline almayı öğrenmesi lazım.
Çekici olan her şeye karşı ve bizi aşırılığa sevk eden türlü huyumuza karşı kendini tutmayı, frenlemeyi ve yanlışa düşmemeyi öğrenebilmek, büyük bir meziyet. Eskiler buna nefis terbiyesi demişler.
Oruçluyken kendini tutabilen, oruçsuz zamanlarında da kendini tutmayı öğrenmiş olur. Fakat bu, o kadar da kolay bir iş değil. Bu yetenek bir günde kazanılmıyor. Defalarca aynı durumları yaşayarak, deneme-yanılma yoluyla bazı huylarımızı yeniden keşfederek, zaman zaman hataya düşüp tövbe ederek ve ahlaken her geçen gün bir basamak daha yükselmeyi hedefleyerek günbegün ilerlememiz gereken bir rotamız var.
Kendini tutabilmeyi ve dengeyi kaybetmemeyi öğrenmek için oruç günleri büyük bir fırsat. Kendimizi nasıl kontrol edebileceğimiz konusunda her sene bir ay boyunca antrenman yapıyoruz.
İnşaallah başarırız.

SABIR YA HACI!

Sosyal medya bazılarımızı çok gergin hale getiriyor. Bazen haklı yere de olsa öfkelenince sınırları aşanlar oluyor. Yanlışlara tepki vereyim derken öfkenin kontrollü olması şart.
Bir sıkıntıyla karşılaşınca, buna karşı takınılacak erdemlerin başında sabır gelir. Zira her durumu dengeleyen farklı bir erdem vardır. Nimetle şükür, musibetle sabır birlikte anılır. Böylece itidal sağlanmış ve sıkıntı olgunlukla karşılanmış olur. Sabır, mümini iman ve itidal çizgisinde tutar. İtidal kaybedildiğindeyse hataların önü açılır.
Sabır, musibeti daha başka musibetlere çevirmemek için uygulanacak bir disiplindir. İçteki üzüntüyü veya öfkeyi tamamen önleyemezse de bunların dışa yansımasına ve uygunsuz davranışlara engel olur.
Tabi ki sabır sırf pasif bir eylem değildir. Birtakım işlerden uzak durma yönüyle pasif, birtakım eylemlere girişme yönüyle aktif bir fonksiyona sahiptir.
Sabırlı kişi, sıkıntının etkisiyle haksızlığa meyletmez, çevreye ve başkalarına zarar vermez, günah sözler söylemez.
Öte yandan sabır, kişinin diğer insanlara karşı hak arama mücadelesine mani olmadığı gibi sıkıntılara karşı çareler üretmesine de mani değildir. Bu nokta sabrın aktif yönüdür. Canını, malını ve dinini korumaya çalışmak Allah’ın emridir. Allah, tüm olayları belli sebeplere bağlamıştır. O sebeplere sarılmak ve makul ölçüde neler yapmak gerekiyorsa onu yapmak gerekir.