Dini kullanarak belli bir sektöre yönlendirme yapmak uygun mu?

Bence kimse sırf dinî duyguları kullanarak insanları belli bir sektöre yönlendirmemeli. Gerçekleri açık açık söylemeli, zararı kârı açıkça konuşmalı. Tercihlere karışmamalı. Özellikle din adamları tarafsız olmalı, belli bir sektör lehine çalışıyormuş izlenimi vermemeli
Her şeyden önce bir şeyin caiz olması, mutlaka kâr elde edeceğimiz anlamına gelmez. Caiz olan şeylerde de zarar edilebilir. 

Mesela bazıları insanları katılım bankalarına yönlendiriyor ve bunlar zarar etmez, diyorlar. Belli ki tarihten hiç ders almıyorlar.
90'lı yıllarda bunların adı finans kuruluşuydu. Bazıları öyle bir battı ki, binlerce vatandaş hâlâ parasını geri alabilmiş değil. O zaman mevzuatları da gelişmiş değildi.
Şimdi mevzuatlari biraz gelişti ama vatandaştan çok, bankalar lehine.
Bu nedenle katılma hesaplarına yatırılan paralar çok büyük risk altında. Yeni mevzuata göre bu hesaplarda ne kâr elde etmek ne de anaparayı geri almak garanti değil. Bir aksilik durumunda zararın tamamı vatandaştan gider, diyor o mevzuat. 

Bu durumu mudarebenin ve fıkhın gereği olarak kabullenmek durumunda da değiliz. Çünkü bugünün mudaripleri geçmişteki çulsuz fakirler değil. Bugünün bankaları, geçmişin mudaripleriyle mukayese edilemez. Kaldı ki, Osmanlı'da bile mudaribin zarardan sorumlu tutulmasına yönelik fıkhi çözümler bulunmuşken bugün katılım bankalarının ve onların fetvacılarının bunları görmezden gelmesi ve vatandaş söz konusu olduğunda zorlaştırıcı hükümleri, katılım bankaları söz konusu olunca kolaylaştırıcı hükümleri hatta hile-i şer'iyyeleri dikkate almaları hayret verici bir durum.
Cahiliye ribasını bile "mahrum kalınan kâr" diyerek tecviz edenler hâlâ vatandaşın lehine bir fetva bulamadılar ve mevzuatın tarihteki şartlara göre oluşturulmasına katkı verdiler. Allah kimsenin gözünü kör etmesin.
Bu kadar riske rağmen buralara yönlendirme yapmak ve bu esnada dinî duyguları kullanmak bana pek uygun gelmiyor. 90'lı yıllardaki gibi bir olumsuzluk yaşanması durumunda yönlendirenlerin de vebali olacaktır.

Olur mu? Pilavsız mevlit - yemeksiz mevlit ?

Ülkemizde âdet haline gelmiş mevlit okutma merasimleri, bazen kuru kuru geçiyor. Gelenlere bir tabak pilav bile yok. Belki bir-iki şeker veya çikolata (!)
Çağrılan misafire ikram etmeden olur mu, hiç? Niye çağırdın öyleyse bu kadar insanı? Mesele sırf okumak ve dinlemek olsa, insanlar mevlidi başka şekilde de dinleyebilirlerdi. Hiç olmazsa, açar video sitelerini en harika mevlüthanlardan dinlerlerdi. Ama sen kendi cemiyetine çağırmışsan, cemiyetin sahibi kimmiş, bi göstermen lazım değil mi?
Zaten mevlit okutmak, dinin bir emri değil ki, âdet yerini bulsun diye okunuyor, çoğu zaman. Bundan ne kadar sevap gelecek, okuyanlar ne kadar samimi, dinleyenler ne kadar huşu ile dinliyor, o mevzuya şimdilik girmeyelim.
Ama yapılan ikramın sevap olduğunda hiç şüphe yok. Hele hele bu vesileyle çevredeki durumu zayıf kimselere de yemek gönderilebilirse veya bir miktar sadaka verilebilse aliyyülâlâ olur. Bunun sevabı ölmüşlere de gider, yaşayanlara da.
Mevlit cemiyeti demek, sadece kuru kuruya okumak demek mi? Onu güzelleştiren şey, ikramlar. Muhabbetin yolu mideden geçiyor. Böylece sosyal dayanışmaya da büyük bir katkıda bulunulmuş oluyor. İnsanlar bu vesileyle bir araya gelip kaynaşıyor, muhabbetlerini ve dostluklarını artırıyorlar. Esasında mevlidin gelenek haline gelmesi de, belki bunlara vesile olmasından dolayıdır.

Allah kabul etsin.




Parayla ilgili ibadetler, nedense birilerinin dikkatini çok çekiyor. Zekat da bunlardan biri.

Para çok çekici bir şey. O kadar cazibeli bir şey ki, bazılarının aklını alıyor, ibadeti ibadet olmaktan çıkarabiliyor.
Zaten bu zamanın insanları sahabe değiller ki, paranın baştan çıkarıcı cazibesine dayanabilsinler. O nedenle bu cazibeye kapılanlar sevgilisini başkasına kaptırmak istemeyen aşık gibi davranıyorlar. Zekat paralarının doğrudan fakirlere gidecek olmasını adeta kıskanıyorlar. Zekat hakkında binbir projeleri var, hepsi de zekat paraları fakirlere gitmeden önce bunları belli fonlarda bekletmek ve yönetmek üzerine.