DOMUZ ETİ ve PİYASADAKİ SÖZDE KUR'ÂN MEÂLLERİ

Domuz etini, kuzu eti etiketiyle satmak bir ticaret özgürlüğü olmadığı gibi,

İslam dışı hezeyanlarını "Kur'ân Meâli" adıyla piyasaya sürmek de bir fikir özgürlüğü değildir.

KABE'NİN DİBİNDE KUL HAKKI

Bazılarının, Kabe'nin daha yakınından tavaf yapabilmek için izdihama neden olduklarını, itişip kakıştıklarını, tavafın kolaylıkla yapılmasını sağlamak için konulan kuralları sahte ihramlarla çiğneyerek başkalarının hakkına girdiklerini ve kul hakkını önemsemediklerini görünce aklıma Yunus Emre'nin aşağıdaki deyişleri geldi.

Maalesef bazı müslümanlar, bu dinin yarısı doğrudan Allah'a (cc) ibadet ise diğer yarısının da mahlukata şefkat ve kul haklarıyla ilgili olduğunu idrak edemiyorlar. Hatta hadis-i şeriflerde, mümin kardeşinin kul hakkına saygı göstermenin, Kabe'ye saygı göstermekten daha üstün olduğuna işaret edildiği halde, bu işareti bir türlü kavramıyorlar.

"Ararsan Mevlayı kalbinde ara

Kudüs'te Mekke'de Hac'da değildir"

 

"Bir kez gönül yıktın ise

Bu kıldığın namaz değil

Yetmiş iki millet dahi

Elin yüzün yumaz değil"

 

Çakma ihramla ilgili yazı için bk.

https://bilalesen.blogspot.com/2025/05/cakma-ihram.html?m=1

"ÇAKMA İHRAM" MESELESİ

Son zamanlarda Kabe etrafında zemin kattan tavaf yapmak sadece umrecilere/ihramlılara tahsis edilmiş durumda. Diğerleri, üst katlardan tavaf yapmaya yönlendiriliyorlar. Fakat ne yazık ki, bazı kimseler esasında umre yapmadıkları halde umreci gibi gözüküp  hemen Kabe'nin yanına girmeye ve tavaf etmeye çalışmaktadırlar.

"Çakma ihram" deyimiyle anılan bu davranış, çok yanlıştır. En başta diğer insanlara zarar vermek ve kul hakkını çiğnemektir.

Çünkü, Suudi Arabistan İçişleri Bakanlığı tarafından, 2025 yılı Ramazan ayında yayınlanan "Umrecilerin Güven ve Emniyetinin Sağlanmasına İlişkin Kurallar"da da belirtildiği üzere, sözkonusu tedbirin hedefi, umrecilerin güven içinde, kolaylık ve rahatlıkla ibadetlerini yerine getirmelerini sağlamaktır. Bu noktada kadınlar ve erkekler arasında bir ayırım da yoktur. Kadınlar da umre tavafı haricinde oraya girmemelidirler. Böylece izdiham olmadan, herkes hiç olmazsa umre tavafını rahat yapabilecektir. Geçmişten beri oralarda izdiham ve düzensiz hareket nedeniyle bazı acılar yaşanmıştır. Bunlardan ders almak gerekir.

Güya ibadet yapacağım diye başkalarının işini zorlaştırmak ve onlara eziyet etmek dindarlık değildir.

Allah Resûlü, bir defasında Kâbe"yi tavaf ederken şöyle seslenmiştir:

“(Ey Kâbe!) Sen ne güzelsin ve kokun da ne güzel! Sen ne yücesin ve saygınlığın da ne yüce! Ama bu canı bu tende tutan Allah"a yemin ederim ki, Allah nezdinde malıyla, kanıyla müminin hürmeti (saygınlığı), senin saygınlığından daha büyüktür!bn Mâce, Fiten, 2.) Yani her mümin kul, Kâbe kadar hatta ondan daha fazla hürmete lâyıktır. Diğer kulların hakkını çiğneyerek yapılan tavaf, tavafın ruhunu anlamamaktır. Kabe'ye hürmetin ne olduğunu anlamamaktır.

Şayet dinimizin yarısı doğrudan Allah'a ibadet ise diğer yarısı da kullara ve mahlukâta şefkatle ilgilidir. Allah'ın kullarına eziyet ederek ibadet edilebilir mi?

Sözkonusu tedbirin arkasında başka amaçlar bulunduğunu iddia ederek, çakma ihramı meşru göstermeye çalışanlar, ancak kendilerini aldatırlar. Halbuki, nasıl ki kendileri ilk defa umre tavaflarını yaptıklarında rahat bir şekilde yapabildilerse, daha sonra gelenlere de yer açmalı ve kendileri için istediklerini din kardeşleri için de isteyebilmelidirler.

Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz.” (Tirmizî, Sıfatü"l-kıyâme, 59)

Selam olsun, kul hakkına girmeden umre ve haclarını tamamlayabilenlere!







 


"FAKAT SİZ NASİHAT EDENLERİ SEVMİYORSUNUZ"

İnsana en güzel şekilde yakışacak takılar, mücevherler, armağanlar... gökten yağıyor. Kimisi önce cömertliği, kimisi iffeti, kimisi hayâyı... seçiyor. Kimisi hiçbirini kaçırmadan hepsini yakalamaya çalışıyor.

Ancak kimisi de var ki, bunların hiçbirine bakamıyor, çünkü gözleri güzelliğe, kalbi tefekküre, kulakları hakikate kapalı.

Gökten ne yağarsa yağsın o hep bataklığı, kötülüğü, iffetsizliği ve iğrençliği seçiyor. Gurura kapılıyor ve en güzel nasihatlerden hatta okunan ayetlerden bile etkilenmiyor, bir de üstelik nasihat edenlere düşman kesiliyor. 


"Şüphesiz ki, Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor." (Nahl Suresi 90. Ayet)




PEYGAMBERİMİZ MÜELLEFE-İ KULÛBA ZEKATTAN PAY VERDİ Mİ?

(Konuya ilgi duyan ilahiyatçı dostlarımdan bir rica)

Bir iddiaya göre;

Tevbe Sûresi 60. ayette "sadakaların" müellefe-i kulûba verilebileceği açıklanmakla birlikte, Hz. Peygamberin (s.a.s) kendi zamanında bu sınıftan bir kişiye "zekattan" pay verdiğine dair, açık bir rivayet/hadis yoktur. Bu konuda Peygamberimiz dönemini anlatan rivayetlerin neredeyse tamamı müellefe-i kulûba "ganimet"ten pay verdiğine ilişkindir. Bazı rivayetlerde ise genel olarak mal verdiğinden söz edilmekte, bunun ganimet veya zekattan olup olmadığı açıkça belirtilmemektedir.

Değerli dostlar, bu iddiaya karşı şimdiye kadar derin bir araştırma yapamadığım için, daha önce özel olarak bazı dostlarıma sormuş ve varsa ilgili hadisleri/rivayetleri bildirmelerini rica etmiştim. Henüz açık bir rivayete ulaşamadık. Bir kez de size sormak istiyorum.

Varacağımız netice, müellefe-i kulub meselesini tarihte doğru yere oturtup oturtmadığımız konusunda ve şimdilerde bu kavram kullanıldığında neden sadece zekat konusunun akla geldiğini, yeni müslüman olmuş kimselere niye zekattan başka infaklarla yardım etmediğimizi ve bunların sebeplerini izah sadedinde çok faydalı olacaktır.

Şunu da belirteyim. Uzun boylu araştıramadım fakat kendi kısa çalışmalarımda, bu konuda bazı tarihi bilgilerin çarpıtıldığını da gördüm. Mesela klasik bir tarih kitabında, Ömer b. Abdülaziz'in müellefe-i kulûba "ganimet"ten mal verdiği açıkça belirtildiği halde, zamanımızda bu kaynağa atıf yapan kimi akademik çalışmalarda buradaki ganimet kelimesinin yok sayılarak, olayı hatalı aktardıklarını ve "zekattan verdi" diye bahsettiklerini gördüm.

Kısacası, özellikle hadis alanında uzmanlığı olan dostların, varsa bu konuda "temel hadis kaynakları"ndaki rivayetleri bildirmelerinden büyük memnuniyet duyacak ve duacı olacağım.