KATILIM BANKACILIĞI BİR TÜRLÜ İNANDIRICI OLAMIYOR

Birisi "faiz ile kar payı arasında fark vardır" derse doğru söylemiş olur. Ancak "diğer bankaların faiziyle katılım bankalarının kâr payı arasında fark vardır, bunlar aynı değildir" derse bence pek doğru söylemiş olmaz. O iş o kadar net değil.

Kâr, gerçek bir alışverişte, ortaklıkta... olur. Banka/finans sektörünün ana faaliyetiyse paradan para kazanmaktır; ne gerçek bir alışveriş ne de bir ortaklık vardır. Bu işleri reel sektör, mesela gayrimenkul alanında emlak ve inşaat şirketleri, otomotiv sektöründe bayiler, galeriler yapar.

Murâbaha ve müdârebe gibi kavramlar, bankalar hakkında sahte duruyor. Üstelik katılım bankalarının, kendilerini reel sektöre yaklaştıracak olan katılım finans kanunu taslağı gibi teşebbüslere karşı son zamanlarda direniş göstermeleri, hep “banka” olarak kalmak istediklerini, inandırıcı olmayan yapmacık işlemlere devam etmek istediklerini gösteriyor.

Cahiliyye ribası olan gecikme faizine bile kılıf bulan, yatırım vekâleti adı altında kâr garantisi verip mevduat faizini meşrulaştıran bir sektörün değiştiremeyeceği başka bir haram kalır mı? Bu yöntemlerle devam edildiği sürece İslam'a uygun banka, tam bir hayal. Belki de bugünkü banka kavramı İslam'a tamamen yabancı. Bu hususun da en temelden tartışılması lazım.

Dinî ilkeleri ve gerçekleri eğip bükerek, dinle alay ediyormuş durumuna düşmek, belki de faize bulaşmaktan daha kötü. İlke olarak günah kabul etmekle beraber şartlar gereği mecburiyetten faizli işlere bulaştığını söylemek, ondan daha masum ve dürüst gözüküyor. Hiç olmazsa dini istismar etmek yok.

Hani bir kimse şarap içse günahkâr olur. Ama şarap içmeye besmeleyle başlasa alay etmiş olur, dinden çıkar. Maalesef, katılım sektörüdeki faizli işlemlere bulunan sözde dinî gerekçelerin birçoğu, şarap içerken besmele çekmek kadar iğreti ve sahte duruyor. Neticede bu bankalar inandırıcı olamıyor. Toplumdaki genel algı da bu yönde. Bu noktayı son yıllarda bazı siyasiler de yüksek sesle vurguluyor.

Kendimizi aldatmayalım. El âlemi de güldürmeyelim. Mecburen bankalarla çalışıyorsak da mazeretlerimizi ve sınırlarımızı iyi belirleyelim. Allah'tan (cc) af umalım.


İlgili yazılar:



YURDUN DÖRT BİR YANINA YAYILMIŞ TAZE PINARLAR

"Bütün ülkeyi sulamak için birkaç dere yeterli gelmez. En ücra yerler bile göl, pınar, veya dere gibi su kaynağına muhtaçtır. Milletin manevi susuzluğu da buna benzer, her yerde milletin kana kana içebileceği taze pınarlar bulunmalıdır." (G. Petrov, Beyaz Zambaklar Ülkesinde)
O taze PINARLAR, kimler olacaktır?
Derdi millet, davası Hak olanlara
Yurdun dört bir yanına koşanlara
Sesi kısıldığında bile yılmayanlara
Selam olsun.

Bir de Arif Nihat Asya'nın duasını hatırlayalım:

DUA/ Arif Nihat Asya
Biz, kısık sesleriz... minareleri,
Sen, ezansız bırakma, Allah'ım!
Ya çağır şurda bal yapanlarını;
Ya kovansız bırakma, Allah'ım!
Mahyasızdır minareler... göğü de
Kehkeşansız bırakma, Allah'ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu
Müslümansız bırakma, Allah'ım!
Bize güç ver... cihad meydanını
Pehlivansız bırakma, Allah'ım!
Kahraman bekleyen yığınlarını
Kahramansız bırakma, Allah'ım!
Bilelim hasma, karşı koymasını:
Bizi cansız bırakma, Allah'ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu
Müslümansız bırakma, Allah'ım!
Yarının yollarında yılları da
Ramazansız bırakma, Allah'ım!
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma, Allah'ım!
Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız
Ve vatansız bırakma, Allah'ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu
Müslümansız bırakma, Allah'ım!





MÜSLÜMANLARDAKİ YOZLAŞMANIN NEDENLERİ

Zamanımızdaki birçok Müslümanın, özellikle de dinî söylemlerle öne çıkanların, inandıklarıyla yaptıklarının ve laflarıyla icraatlarının birbirini tutmaması tehlikeli bir hal aldı. Bu durum, din ve dindarlar aleyhine yürütülen kampanyaların gitgide güç kazanmasına, din aleyhtarları tarafından yapılan yalan ve iftira dolu yayınların bile doğru zannedilmesine neden oluyor. Denilebilir ki, çelişkili müslüman tipi, adeta bu çağın sorunlarından biri haline geldi.

Özellikle Ortadoğu’daki son zulümler, ülkemizdeki bazı ikiyüzlülükleri ortaya çıkardı. Sözde, zulme karşı çıkan ve boykot çağrısı yapanlardan bazılarının, hakikatte boykot etmedikleri, zulmü destekleyenlerle ticari ilişkilere devam ettikleri, görüldü. Tabi bunlar bir anda olmadı. Öteden beri, Müslümanlığı sırf bir tarafgirlikten ve sen-ben kavgasından ibaret sanan samimiyetsiz kişiler bu kesimi yönlendirdi. Boykot konusunda da böyle oldu. Kimileri zulmü destekleyen firmaların ürünlerini, telefonlarını, lüks otomobillerini... satın almaya devam ettiler.  Şu aşamada, boykot konusunda sessiz kalanlar, o tutarsız Müslümanlardan daha dürüst gözüküyorlar.

Elbette, küresel çaptaki kötülüğün mimarlarının Müslümanlardan daha ahlaklı olduğunu söylemek haksızlık olur. Fakat bazı Müslümanların hem İslam ve ahlak davasından söz etmeleri hem de buna aykırı davranmaları çok dikkat çekiyor. Ahlak davası olmayanların yanlışları bu kadar sırıtmıyor.

Kanaatimce çağımız Müslümanlarını yozlaşmaya götüren bazı sebepler şöyle sıralanabilir:

1. Uyarma ve Nasihat Kültürünün Zayıflaması
Son birkaç asırdır artan bireyci yaklaşımlar nedeniyle artık başkasından akıl almak zül addedilir oldu. Herkes en iyisini kendinin bildiğini ve yaptığını sanıyor, kendi kafasının hatasız çalıştığı zehabına kapılıyor. Bu hastalık Müslümanlara da sirayet etti. Nasihatin fayda etmediği görülünce, buna bağlı olarak, uyarma kültürü (emri bil maruf nehyi anil münker) de ortadan kalkmak üzere. Hâlbuki akıl akıldan üstündür, diye bir deyim var. Buna uyulmayınca toplumda otokontrol ortadan kalkıyor ve yanlışlar sürekli tekrar ediyor. Örneğin bağış toplayıp  hayri hizmetler yaptığını iddia eden kuruluşlara bir bakın, oralarda, yanlış yapıp yardım ve vakıf paralarını usulsüz harcayanlar mı daha çok tepki görüyor yoksa onları uyaranlar mı?

2. Bir Gruba Mensubiyetin Tek Başına Yeterli Olacağı Aldanışı
Genel olarak Müslüman toplumun bir ferdi olmak, daha özelde ise belli bir dinî gruba mensup olmak, kimilerini aldatıyor. Sırf oraya mensup olmakla kendilerinin daha ahlaklı sayılacağını ve kurtuluşa ereceklerini sanıyorlar. Hâlbuki esas olan iman ve ameldir. Müslümanlar arasında bulunmak, mutlaka erdemli olmak anlamına gelmiyor. Tavır ve davranışlarımıza İslam ahlakı yansımış mı, buna bakmak gerekiyor. Bir kişi amel bakımından geride kaldıysa, bir gruba mensubiyeti, nesebi ve soyu onu manen ilerletebilir mi?

3. Kendisinin Değil Başkalarının Günahlarıyla Meşgul Olma Tavrı
Bazı müslümanlar kendi hatalarını bırakmış sürekli başkalarının yanlışlarıyla meşgul oluyorlar. Sosyal medyanın yaygınlaşması, bunu daha da artırdı. Böyle bir tavır dindarlığa hiçbir artı katmıyor. Tam tersine içteki çürümeyi arttırıyor. Sanki Yüce Allah bu dini müslümanlar uygulasın diye değil de başkaları uygulasın diye göndermiş (!) Bu durum öyle trajik bir boyuta ulaşmış ki, mesela zamanımızda güya değerler eğitimi veren ve içki kumar gibi kötü alışkanlıklara karşı çıkan bazı vakıf ve dernekler, dinen kumar sayılan toto, loto gibi kumarları oynatan ve oynatmaya devam eden kuruluşlardan bağış kabul ediyorlar. Kumar çarkı döndükçe bunların vakıf ve dernekleri de gelir kazanıyor. İnanılır gibi değil. Kumara karşı çıkması gerekenler, kumar parasıyla finanse oluyorlar.

4. Sıkıntı ve Acıları Bahane Ederek Ahlaki Sınırların Çiğnenmesi
Zamanımızda Müslümanların bulunduğu coğrafyalarda büyük sıkıntıların olması ve acıların yaşanması karşısında bazı Müslümanlar ahlaki sınırları aşabilecekleri yanılgısına kapılıyorlar. Bu acıları bahane ederek kendilerine düşman addettikleri kesimlere hatta kendilerinden olan Müslümanlara karşı bile bütün ahlak sınırlarının ötesinde saldırılarda bulunuyorlar. Yalan, dolan, hile, iftira… sanki helal hale geliyor. Hâlbuki Yüce Allah, düşmanınız bile olsa, bir topluluğa karşı duyduğunuz kin sizi adaletsizliğe sevk etmesin, buyurmuştu.

5. Kendisinin ve Yakınlarının Çıkarı İçin Ahlaki Değerlerin Çiğnenmesi
Maalesef zamanımızdaki çoğu Müslüman, başkasına söylediği ahlaki değerleri kendisi ve yakınları hakkında unutuyor. Kul hakkını çiğnemek, torpil, rüşvet, devlet malına ve vakıf malına hıyanet gibi hususlar hep başkalarına mı haram? Kendi yakınları söz konusu olduğunda da bunları hatırlayabilen kaç Müslüman kaldı? Hâlbuki Yüce Allah, bize, kendimiz, akrabalarımız… aleyhine de olsa, adil ve dürüst olmamızı emretmemiş miydi?

Umarım Müslümanlar en yakın zamanda akıllarını başına toplarlar ve bu tutarsız tavırlarından vazgeçip Müslüman gibi Müslüman olurlar.

Günahını terk edip tövbe eden kimse, hiç günah işlememiş gibidir.



BÜTÜN KÖTÜ ALIŞKANLIKLAR “sadece bir kere” İLE BAŞLIYOR

Son zamanlarda medyada gündeme gelen cinayetlerin neredeyse tamamı madde bağımlıları tarafından işlenmiş cinayetler. Kullandıkları maddeler onları insanlıktan çıkarmış. Bile bile bulaştıkları bu pis işlerin elbette bir başlangıcı var. Ne zaman ve nasıl başladılar? Kendilerini ve ailelerini nasıl kandırdılar?

Aslında her bağımlılığın başlangıcı, kişinin iradesini kontrol etmemesine dayanıyor. Bir defalık da olsa, gevşeklik yapıp nefsini şımartmasına ve kendisini nefsinin esiri haline getirmesine dayanıyor. Bağımlılık yaptığı bilinen şeyi bir kere kullanınca, peşinden aynı işi defalarca tekrar ediyor. Yani esasında insanın kaderi, işte o ilk teşebbüs öncesinde göstereceği tavra bağlı.

Hâlbuki kötü olduğu herkesçe bilinen bir işten, daha ilk başta uzaklaşmalı değil mi? Böyle kötü işlerin denemesi mi olur? Birinci adım geçildiğinde ikinci adım uçurum. Böyle bir şeye deneme bile denilemez, resmen intihar. Ve asıl intihar, surlardan atlamak değil o ilk teşebbüsün bizzat kendisi intihar. Bütün kötülük onunla başlıyor.

Zararları ve kötülükleri bütün insanlık tarafından bilinen bir maddeyi denemeye kalkmak hiç akıllıca mı? Tecrübeyle sabit bir şeyi denemeye kalkana, ne denir?

Bugün, bir üniversitenin bağımlılıklar hakkında bilgi veren web sayfasına rastladım. Ve orada dikkatimi en çok, madde bağımlılığına başlayanların kendilerini aldatmak için kullandığı sözler çekti. Bunları kısaca alıntılamak istiyorum. Geniş açıklamalarını okumak isteyenler aşağıdaki linkten okuyabilirler. 

Madde Bağımlılığında Doğru Bilinen Yanlışlar:

‘’Benim iradem güçlüdür, ben bağımlı olmam.’’

‘’Ben kendimi kontrol edebilirim.’’

‘’Madde kullanımı arkadaşlık ilişkilerini arttırır.’’

‘’Herkes kullanıyor, bir şey olmuyor.’’

‘’Bir kere kullanmaktan bir şey çıkmaz.’’

‘’Sadece zayıf insanlar bağımlı olur.’’

‘’Madde, sadece kullanan kişiye zarar verir.’’

‘’Ottur, zararı yoktur. Bağımlılık da yapmaz.’’

(https://www.lokmanhekim.edu.tr/ozgur-koy-tedavi-ve-rehabilitasyon-merkezi/madde-bagimliligi )

Yukarıdaki bu sözlerin hepsi boş. Hepsi kişinin kendini kandırmasından ibaret. Bu işin şakası yok. Dolayısıyla, sigara dâhil, bağımlılık yapan hiçbir maddeye başlamamak lazım. Başlayanların bir an önce dönmeleri ve tedavi olmaları lazım. Yarın, çok geç.

Buraya kadar yazdıklarımız, kişinin kendisiyle ilgili şeylerdi. Bu ve benzeri hususları önceden kavrayanlar, çocukluğundan itibaren iyi bir terbiye almış olanlar, arkadaşlarını ve dostlarını güzel insanlar arasından seçenler, inşallah, böyle kötülüklerden uzak durabilirler.

Bir kere başlayıp bağımlı hale gelenin durumu ise çok vahim. Mesele artık kendini aşıyor. Allah korusun, başına bu işler gelen ailelerin de işleri çok zor. Fakat yine de bir çare aramaları, pes etmemeleri ve zoru başarmaya çalışmaları gerekir. Bu konuda uzmanların tavsiyelerini öğrenmeleri ve birebir yardım almaları lazım. İş sadece basit bir yaramazlıktan ibaret değil. Hem ailenin hem de toplumun güvenliği tehlikede.

Bu konuda yapılabileceklerle ilgili Yeşilay’ın sayfasında da bazı bilgiler var: https://www.yesilay.org.tr/tr/bagimlilik/madde-bagimliligi