HER İLMİN BİR "TESETTÜR"Ü VARDIR

Son zamanlarda tarihçisinden felsefecisine, tıpçısından gazetecisine kadar bazı kişilerin kendi mesleklerini yapmaktan ziyade din adına fetva vermekle meşgul olduklarını ve bir müftî, bir fakih gibi davranmaya çalıştıklarını müşahede ediyoruz.

Fakat şöyle bir bakınca görüyoruz ki, esasında bu gibi insanların çoğu, kendi alanlarında başarısız olan ve o meslek mensupları arasında itibar görmeyen kimseler. Bakmayın isimlerinin başındaki ünvanlara. O ünvanların nasıl alındığı da, her ünvan verilenin onu hak edip etmediği de kamuoyunun bildiği bir husus. Bunlardan bir kısmının intihalleri ve bilgi hırsızlığı da ispat edilmiş durumda. Kendi alanlarında ileri sürdükleri iddialar, reddedilmeye veya tekzib edilmeye değer bile bulunmuyor.

Bunlar, kendi alanlarında bulamadıkları itibarı fetva alanında konuşarak kazanacaklarını zannediyorlar.

Evet, din konusunda fitne fesat üretmek isteyen mihraklar bunları çok seviyor ve bunlara sözde itibar kazandırıyor olabilir. Ancak şu bir gerçek ki, hiçbir kimse çıraklığını yapmadığı bir işin ustalığında başarılı olamaz. İşi ağzına burnuna bulaştırır ve kendini rezil eder. Ben bugüne kadar böylelerinden saygıyı hak edeni görmedim.

Bu nedenle sürekli felsefeyle ya da tarihle uğraşmış ve hayatında hiç bir fıkhi akademik çalışma ortaya koymadığı halde "İslam'da tesettür yoktur." diye ortaya çıkmış birinin, velev ki ilahiyat fakültesinde olsun, sözlerinin hiçbir değeri yoktur. İzzeti, İslam karşıtları nezdinde arayan böylelerinin yaptığı, haddini bilmemektir, utanmamaktır, ilim namusunu bir tarafa bırakıp "açılıp saçılmak"tır. Haddini aşan ve utanmayan kimse, saygıyı hak etmez.

Bunlara, utanın ve biraz "tesettürlü olun", demekten başka elimizden bir şey gelmiyor.

ARİF NİHAT ASYA'NIN KABRİ NEREDE?


Yıllarca yanından geçeriz nice mezarlıkların. İçlerinde ne değerlerimizin bulunduğunu bilmeden.

Şunca yıldır Ankara'da bulunup da en güzel naatların şairinden;
"Biz, kısık sesleriz...minareleri,
Sen, ezansız bırakma Allahım!"

diyen Arif Nihat Asya'nın kabrinden bu kadar geç haberdar olmak büyük bir kusurumuzdu.
Rabbim rahmet eylesin.

(Ankara Karşıyaka Mezarlığı, 1 ve 2. kapılar arası. 8. Cadde, L 4 /286)
...
Geceler, ki pırıl pırıl,
Kandillerin yanardı.
Kapına gelenler, yâ Muhammed,
-Uzaktan, yakından-
Mümin döndüler kapından!
Besmele, ekmeğimizin bereketiydi,
İki dünyada aziz ümmet;
Muhammed ümmetiydi.
Konsun yine pervazlara Güvercinler;
"Hu hu"lara karışsın Aminler..
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!
...


"DİJİTAL" KATILIM BANKASI. ŞÜKÜR Kİ, "İSLAMİ" DEĞİL

Bugün itibarıyla bir tane daha dijital katılım bankası kurulmuş ve ülkemizdeki dijital katılım bankalarının sayısı 3, toplam katılım bankası sayısı ise 9 olmuş. 

Dijital banka, şubesiz bankaymış. Ama sırf dijital bir banka, benim zihnimde sanallığı çağrıştırıyor. Sırf kaydi olan işlemleri çağrıştırıyor. Normal katılım bankalarına bile içimiz tam ısınmamışken, işlemlerinin dine uygunluğu konusunda bir sürü şüphe varken, sırf dijital katılım bankasıyla karşılaşmak bir anda soğuk duş etkisi yapıyor. 

Özellikle altın gibi kıymetli madenlerin alım satımı dijital katılım bankalarında nasıl olacak? Fiziki teslim olmayacak mı?

Ev ve araba finansmanında (murabahada) göstermelik de olsa yapılan al-sat işlemleri ve bunlarla ilgili vekaletler dijitalde nasıl olacak? Sırf dijitallik ne gibi dinî-fıkhî problemlere yol açacak? Bekleyip görelim. 

Fakat yine de bu bankaları tebrik ediyorum. İyi ki isimlerinde "İslami banka"  ibaresi yok. Zira bugünlerde "İslami" ifadesi üzerinden büyük bir din istismarı gerçekleşiyor. Artık nerede bir "İslami" ifadesi görsem kuşkularım iki kat artıyor.

Üzülerek izliyoruz ki, zamane müslümanları "İslami" diyerek ve "helal" diyerek türlü türlü garipliklere imza atıyorlar. 

Helal bira

Helal şampanya

Helal flört

İslami dans

İslami güzellik yarışması (Miss Muslimah)

İslami artistik, aerobik, ritmik cimnastik müsabakaları

İslami ... 

Muhammedsiz ezan

Abdestsiz cenaze namazı

Kesimsiz kurban

... 

Böyle icatlarda bulunan "müslümanlar" bizi korkutuyor.

HERKESİN OTOMOBİLİ OLMAYABİLİR AMA HERKESİN FRENİ VE GERİ VİTESİ OLMALI

Fren yapmak, yolun gerisinden vazgeçmek anlamına gelmez. Zaten fren, durmak için değildir. Çoğu zaman yavaşlamak nadiren de durmak için kullanılır. Geri vites de mutlaka geriye gitmek ve şimdiye kadar geldiğin yolu tersine çevirmek değildir. Doğru yoldan taviz vermek değildir.

Ancak fren ve geri vites, hatalı yollara girenlere veya yola hatalı girenlere yeni bir imkan sunar, engellere ve zorluklara karşı manevra imkanı sağlar. Yeni bir başlangıca imkan verir.

Yoksa hep ileri vitese takıp sürekli gazda gidenler ve fren nedir, geri vites nedir bilmeyenler, bir gün ya bir yere toslar ya da uçurumdan yuvarlanırlar. Maazallâh!

Zaman zaman, acaba doğru yolda mıyım, diye kendine sorabilenler ve bu esnada bazen frene basabilen bazen geri vites yapabilenler doğru yoldadırlar.

Hani, bir an için durup düşünmek, denir ya. İşte o lazım. Durmak ve düşünmek. Durmadan yol alan, düşünmeden yol alır. Düşünmemenin sonu ise felakettir.

SPOR ORGANİZASYONUNA "İSLAMİ DAYANIŞMA OYUNLARI" İSMİNİN VERİLMESİ TARTIŞILIYOR

Öğrendiğimize göre bu organizasyon İslam İşbirliği Teşkilatına bağlı ülkeler arasında gerçekleşecek spor müsabakalarıyla ilgiliymiş. Ve geçmişte de bir kaç defa başka ülkelerde düzenlenmiş. Biz ilk defa duyduk.

Öteden beri dinî kavramları ve İslam kelimesini her şeye karıştırmanın ve tabiri caizse maydanoz etmenin yakışmadığını hatta dinî duyarlılığımıza zarar verdiğini düşünenlerdenim. Bir şeyin İsminin değil aslının İslami olması önemli. Yapılan işin dine uygun olması önemli.

Maalesef bazı zamane müslümanları kendi organizasyonlarına, kuruluşlarına, şirketlerine ve markalarına isim verirken dînî kavramları kullanmakta ısrarcı oluyorlar. Bunlar hiç yakışır işler değil. Böyle yaparak hem kendilerini hem de dinimizi tartışılır hale getiriyorlar.

Şimdi madem bir spor organizasyonunun adında "İslami" kelimesi kullanılmıştır, öyleyse bütün müslümanların bu oyunlarda İslami değerlere ne kadar dikkat edildiğini sorgulamak ve eleştirmek hakları vardır. İşte bu da önümüzdeki günlerde yine gündemde din konulu tartışmaların olacağını gösteriyor.
Birisi kuyuya taş atmış, diğerleri çıkarmakla mı uğraşacak?