DİN EĞİTİMİ MÜFREDATINDA “İRADE EĞİTİMİ” DERSİ

İyi bir Müslüman olmak; aklı, vicdanı ve iradeyi doğru bir şekilde kullanmayı öğrenmeye bağlı. Ancak bunun için derslerde belli bilgileri öğrenmek yetmiyor. Bilgiyle birlikte, öğrendiği bilgiyi hayata geçirebilecek bir iradeye ve sağlam bir kişiliğe sahip olmak da gerekiyor.
İnsan; kendisini kötü alışkanlıklardan nasıl uzaklaştırabileceğini ve iyiliğe nasıl yönlendirebileceğini öğrenemezse; istek ve arzularını, sevincini ve öfkesini kontrol etmeyi öğrenemezse, sırf bilgi öğrenmekle iyi bir insan ve güzel bir müslüman olacağını zannetmek aldatıcıdır. İradesine hâkim olmayı öğrenememiş bir insanın, kütüphaneler dolusu bilgiyi öğrenmiş olması, kendisine ve topluma ne kadar hayır getirebilir?
Bu yüzden temel din eğitimi müfredatında, sadece inanç ve ibadet gibi konularda bilgi aktarımının yeterli görülmemesi, bunların yanında hem tarihteki tasavvuf ilminin verilerden hem de günümüzdeki din psikolojisi ilminin verilerinden istifade ederek, “irade eğitimi” adıyla yeni bir dersin verilmesi veya din dersi kapsamında “arzuların ve davranışların denetimi nasıl sağlanır?” gibi başlıkların bulunması zaruri gözüküyor.
Böylece öğrenci, öğrendiklerini “nasıl” hayata geçirebileceği konusunda psikolojik olarak hazırlanmış ve manevi bir rehberlik almış olacaktır. Bildikleriyle davranışları arasındaki ilişkiyi sorgulamış, kişiliğini geliştirmek için birçok psikolojik uygulamanın antrenmanını yapmış, iradesinin gücünü denemiş ve sahici bir iç tecrübe yaşamış olacaktır.

İNZİVA VAKTİ

Gürültücü dindarlık sevimli değil. Gösterişçi dindarlık da herkesi dinden soğuttu, soğutmaya devam ediyor. Artık bence din ve dindarlar için inziva vakti. Buna her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Dinin geleceği, reklamda ve gürültüde değil. Dışımıza yansıttığımız din, içimizdekinden daha cafcaflıysa mutlaka bir yerde sırıtıyor, yapmacıklığı ortaya çıkıyor ve başkaları için çok itici oluyor. Bir paylaşımın birkaç dakikada binlerce kişiye ulaşabildiği şu iletişim çağında, lüzumlu lüzumsuz her bilgiyi paylaşanlar, dinî konuları ulu orta gündeme getirip acayip/garayip yorumlar yapanlar ve -teşbihte hata olmasın- her salataya maydanoz olmaya çalışan din istismarcıları artık insanlığı bıktırdı. Bin düşünüp bir söylemek gereken konularda, bunlar, sıfır düşünüp bin söylemeye kalkışıyorlar. Sonuç tam bir felaket. Tefekkürsüz dindarlığın ve inzivasız bir dinin geleceği olabilir mi? Tabii ki, bunu söylerken, gidelim de inzivayı "piyasa"da görünen tasavvufçulardan, tarikatlardan ve diğer dinî cemaatlerden öğrenelim, demiyorum. Zira zamanımızda gösterişçi dindarlığın âlâsı, bu yapılarda kendini gösteriyor. Bugün bunların pek çoğu, dindarlıklarını en gürültülü ve en itici şekilde ortaya koymaya azmetmiş gibiler. İnsanları dinden nefret ettirmek istercesine türlü türlü basitliklere girişiyorlar. Meclis içinde kalması gereken sözleri ve olayları bütün dünyaya yaymayı maharet zannediyorlar. Deyim yerindeyse, kamera icat oldu, bazı dindarların kimyası bozuldu. Daha samimi ve daha sade bir dindarlığı, bu gibi yapılardan da uzak durarak, sırf kendimizle ve Rabbimizle baş başa kaldığımız tenhalarda demlendirebiliriz. Yapmamız gereken ibadetleri ve iyilikleri hep yapalım ama bunları ortalıkta pek göstermesek iyi olur. Diğer zamanlarımızda da işimize bakalım. Sürekli din tartışması yapmak yerine, işlerimize odaklanalım, ülkemizi ve milletimizi kalkındıracak yeni gayretler içerisinde olalım. Yapalım, konuşmayalım. Yapalım, göstermeyelim. Yapalım, gürültü etmeyelim. Zamanımızda dindarların ve dinin geleceği bakımından belki de en faydalı tavır budur.