DİNÎ KONULARDA HATALI KONUŞANLARIN HEPSİNİ BİR TUTMAK DOĞRU MU?

Kimisi var, hayatını Allah'a ve dine adamış, samimi çalışmalarıyla tanınıyor. Şimdiye kadar hayırlı işlerde hep müslümanlarla birlikte hareket etmiş, birlik için çalışıyor. Fakat kırk yılın birinde ağzından hatalı bir söz çıkmış. Bundan dolayı onu tamamen defterden silelim mi? Yoksa dostça nasihat edip hatasını anlamasına yardımcı mı olalım?
Kimisi de var, hayatını müslümanlara sövmeye ve müslüman geleneğe hakaret etmeye adamış, müslümanların bütün sabitelerini yıkmayı amaç edinmiş ve ömrünü baştan sona bu işlere vermiş. Nerede bir müslüman varsa ondan uzaklaşmış da din aleyhtarlarına yakınlaşmayı maharet zannetmiş. Sürekli müslümanları sıkıştırmak üzere polemikler üretmeye çalışmış, yapıcı olmayı değil yıkıcı olmayı misyon edinmiş.
Şimdi, bu ikinci türden zevatın bırakın yanlışlarına, doğrularına bile inanmak zor. Çünkü kırk yılda bir söyledikleri o doğruda dahi samimi değildirler. İnanmadan söylerler. O sözlerinin ardında başka maksatlar ve planlar vardır. Nitekim geçmişte Peygamberimize düşman olanlardan bazıları da ona "Biz senin kesinlikle Allah elçisi olduğuna şahitlik ederiz" demişlerdi. Fakat Allah Teâlâ onların yalancı olduğunu bildirmek üzere hemen bir sûre indirdi: Münafikûn sûresi.
Kısacası, yıkıcı olmayı misyon edinmiş söz konusu zevatın başkalarından hoşgörü beklemeye hakları olabilir mi?
İlim geleneğini baştan sona yıkmaya ve ilim adamlarına hakaret etmeye çalışanların, ilim sahipleri gibi saygı görmek istemeleri bir çelişki değil mi?
Kanaatimce, bu kişileri hiç bir durumda sahiplenmemek gerekir. Velev ki bir sözleri çarpıtılmış olsun ve haksızlığa uğramış olsunlar. Onları niye biz savunalım ki?
Tabi ki, biz çarpıtanlardan olamayız ve ahlak dışına çıkamayız. Fakat bugüne kadar yaptıklarıyla karşımızda adeta bir şer kalesi gibi duranları savunmak ve masum göstermeye çalışmak da bizim işimiz değildir.
Farz edelim ki, kimse onlarla uğraşmamış ve sözlerini çarpıtmamış olsaydı, ne yapacaklardı? Boşta kalan o zamanlarında yine müslüman ilim geleneğine hakaret etmeye devam etmeyecekler miydi? Yine din konusunda insanların kafasını karıştıracak projeler peşinde koşmayacaklar mıydı?
Belki de, birilerinin onları meşgul etmesi, İslam'ın ve müslümanların hayrınadır.
Bırakalım da ne halleri varsa görsünler.


Kurban organizasyonu yapan kuruluşlar etleri kime yediriyorlar/yedirebilirler?

Hepsi mi bilemiyoruz, ama duyduğumuza göre kurban organizasyonu düzenleyen bazı kuruluşlar kestikleri kurban etlerinden bir kısmını o esnada çevrelerinde bulunanlara, yabancı ülkelerdeki devlet görevlilerine, kendilerini ağırlayanlara, kendi cemaatlerinin adamlarına, başka dinlerin mensuplarına ve benzeri kimselere zengin-fakir ayırt etmeksizin veriyor, kimi zaman da pişirip ikram ediyorlarmış.
Bu uygulamaya itiraz edenlere ise, Kurban bayramında kesilen kurbandan (udhiyyeden) herkes yiyebilir, bunu adak kurbanı gibi sadece fakirlere vermek lazım değil, diyorlarmış.

Burada hatalı bir değerlendirme yaptıkları açıktır.
Elbette ki kurban bayramında kurban kesen bir kişi, bundan ailesine de yedirebilir, zengin misafirlerine de yedirebilir.
Fakat yardım için kurulmuş bir kuruluş, insanlardan kurban vekaleti alırken bu kurbanları fakir ülkelere ulaştıracağını söylüyor ve afişlerinde sürekli fakir ülkelerdeki aciz ve perişan insanların görüntülerini kullanıyorsa, bu kurbanları keyfince dağıtamaz, sadece fakirlere dağıtması gerekir.
Bu kuruluşlar, kurbanlar üzerinde mutlak yetkili değildirler. Sadece vekalet verenlerin bildiği ve izin verdiği işleri yapabilirler.

Şayet daha rahat davranmak istiyorlarsa, şeffaflık içinde hareket edip işin başında para toplarken, her şeyi açıklamalı ve para verenlerden geniş yetki almalılar ve bunu da sözleşmede belirtmeliler. Söz konusu kuruluşların, para verenlerin bilmediği ve ileride duyduklarında razı olmayacağı işlere girişmeleri ne dinen ne de hukuken geçerlidir.

Kuruluşların kurban organizasyonları, basit bir bağış işlemi değildir. Birçok farklı iş ve hizmeti içermektedir. Para verenler adına hayvan satın alınması, kesilmesi, etlerin (fakire, zengine, öğrenciye, devlet görevlilerine vb.) dağıtılması, organizasyon masrafları için kesinti yapılması, organizasyon görevlilerine ücret ödenmesi, kurbandan artan paraların ve etlerin çeşitli maksatlarla değerlendirilmesi, toplanan paralar eksik kaldığında çeşitli yöntemlerle tamamlanması ve bunlar gibi daha birçok mesele vardır.
Bütün bu meselelerde yardım kuruluşları, para verenlerin bilgisi ve izni dışında işlere girişemezler.

Bu sebeple her yardım kuruluşunun, kurban organizasyonuna girişmeden önce kapsamlı bir vekalet sözleşmesi hazırlaması gerekir. Böylece insanlar da neye vekalet verdiklerini bilmiş olurlar.

Kurban organizasyonu bir bağış meselesinden ibaret değildir. Bu iş "dernek gelirleri alındı belgesi" ile halledilebilecek kadar da basit değildir. Nasıl ki ticari hayatta bir firmaya iş yaptırırken sözleşme yapılıyorsa, nasıl ki bir binanın ya da caminin yapımını üstlenen müteahhitle sözleşme yapılıyorsa, nasıl ki bir GSM şirketinden alınacak 20-30 liralık bir tarifenin bile bir sözleşmesi varsa, işte kurban organizasyonları da böyle bir sözleşme gerektirir.
Allâhu a'lâ ve a'lem.

18.07.2019
Bilal ESEN