MÜSLÜMANLAR ARASINDA GÜVEN SORUNU

Kanaatimce, bugünün müslümanları için en büyük sorun, ekonomik meselelerden ziyade, geleceğe dönük "güven" sorunudur.
Canını ve malını güvende hissetmek, onurunu güvende hissetmek, ailesini güvende hissetmek...
Hak ve hukukun geçerli olduğu, yalanın dolanın itibar görmediği, kimsenin horlanmadığı, şunun yandaşı bunun torpillisi olmanın değil sırf bir insan olmanın hürmet gördüğü bir toplum olabilmek herkesin rüyası.
Kimsenin haksız yere geleceğinin karartılmadığı, sudan bahanelerle şucu veya bucu ilan edilmediği adaletli bir ülke, herkesin hülyası.
Maalesef son yıllarda yaşananlar, en çok müslümanlara zarar verdi. Puslu havayı seven bazı yırtıcılar ve bulanık suda avlanmaya çalışan bazı muhterisler nice canlar yaktı. Güvensizlik öyle tavan yapmıştı ki, kimi zaman insanlar en yakın dostlarından bile şüphelenir oldu. Dostuna destek olmak bir yana hal ve hatır sormak bile muhal oldu.
Sonunda bazı gönüller kırıldı, kırılan gönüller onarılmadı, birçok eski dostun arasına kara kediler girdi. Kimseye güvenememe sorunu birliğimizi de tehlikeye attı. Böylece millet varlığımızı geleceğe güvenle taşıyıp taşıyamayacağımız konusunda tereddütler ve kuşkular oluştu.
Artık güvenli bir toplumu inşa edebilmek için elimize geçecek en ufak bir imkanı dahi boşa harcamamak, bir an önce şu kuşkular girdabından kurtulmak ve düşman üretmeye değil dost kazanmaya bakmak her zamankinden daha önemli hale gelmiştir.
Bir olalım, birlik olalım ama dostlarımızı yırtıcılara yem etmeyelim.
Gönül kıranlardan değil gönül alanlardan olalım.

HİÇBİR ŞİDDET ÇAĞRISININ ZAYIFLARA FAYDASI YOKTUR

Dünya üzerinde terörün kaynağı bellidir. Güya İslamî söylemle öne çıkan radikal örgütleri kim kurmuş ve onlara kim silah vermiş ise haçlı Hristiyanların söylemleriyle öne çıkan Yeni Zelanda'daki teröristleri destekleyenler de onlardır. Onlar hep şiddetten beslenirler. Ve zayıfları ezmek için şiddeti bir bahane olarak kullanırlar. Şiddet ortamından herhalükarda onlar kârlı (!) çıkar.
Çünkü dünya ölçeğinde güçlü olan, şiddeti öyle yönlendirir ki, önce masum ve zayıf insanları ezer, onlara karşı saldırılar düzenler, sonra da o zayıfların, çektikleri acı sebebiyle hata yapmalarını bekler. Masum ve mağdur olanlar adına hareket ettiğini söyleyen bazılarının, başka masumlara saldırmasını sağlar. Böylece ilk başta zayıf ve masum olanların tümü, bir anda suçlu ilan ediliverir.
Neticede, karşılıklı şiddeti kışkırtan güçlüler, her iki durumda da zayıfları ezerler. Suyu bulandırma bahanesiyle kurdun kuzuyu hep suçlu çıkardığı o malum hikayeye benzer durumlar, dünya üzerinde her gün yaşanır.
Bence, bugünün müslümanı, hiçbir şiddet çağrısından kazançlı çıkamayacağını iyi bilmelidir. Şu an Yeni Zelanda'daki menfur hadise, müslümanların da yanlış yapmalarını sağlamaya dönük ve belki bundan daha başka bir çok karanlık emeli gerçekleştirmek üzere kurgulanmış büyük bir hesabın küçük bir parçasıdır.
Ülkemizde de, şiddeti körükleyen, kitleleri birbirine karşı kışkırtmaya çalışan, toplumsal olaylarda suçlu-masum ayırmaksızın öteki olarak görülen herkese saldırmaya sevk eden ve özellikle sosyal medyanın çarpıtma haberleriyle insanları tahrik edenler, aslında bilerek veya bilmeyerek şiddetin dünya üzerindeki sahiplerine hizmet etmektedirler.
Biliyoruz ki, Türkiye'deki hiçbir şiddet çağrısı, müslümanlara fayda vermez. Burada kendini güçlü zanneden, dünya ölçeğinde zayıftır.
Kaldı ki bizim inancımıza göre, hiçbir sebep, masumlara zarar vermeyi, bizden olmayanları tümden suçlu saymayı, hatalı genellemeler yaparak kitleleri ötekileştirmeyi haklı kılamaz. Zanlarla ve töhmetlerle kimse suçlu ilan edilemez. Suçu tespit edilen kişiye de, ancak adalet ve hukuk çerçevesinde ceza verilir.
Şu anda, şiddetin küresel aktörleri dünyanın çeşitli yerlerinde fitne ateşi için kibrit çakıyorlar ve ateşe körükle gidecek birilerini arıyorlar.
Rabbim, biz müslümanları her türlü kötülükten, fitneden ve tuzaktan muhafaza eylesin. Zalimlerin planlarını aleyhlerine çevirsin. Bizi, zalimlerden hakkımızı alırken dahi adaletten ayırmasın. Ve bizim âhımızı onlarda bırakmasın.


SORGULAYAN GENÇLİK

Son zamanların moda tabirlerinden biri bu. Fakat hangi anlama geldiği konusunda sanki kafalar biraz karışık.
Kanaatimce, sorgulayan gençlik demek, duyduğuna hemen inanmayan, araştırıp soruşturan demektir. Yani mesele, kendisinin neye inanacağı ve nasıl davranacağı konusunda bir gencin inisiyatif alması, körü körüne birilerinin peşine takılmaması meselesidir.

Gel gör ki sorgulama mevzuunu yanlış anlayan bazıları, kendilerine bir şeyler anlatan herkesi hesaba çekmeye, onlarla tartışmaya, onlardan daha çok bildiğini iddia etme cüretini göstermeye, hayatını ilme adamış zevâta hatta okuldaki hocalarına bile saldırıda bulunmaya teşebbüs edebiliyorlar.
Bu asla doğru bir şey değildir.

Aklına yatmayan bir şeyi kabullenmemeye hakkın var. Fakat ilim ehliyle tartışmak ancak ilim ehlinin hakkıdır.
Beğenmeyip uzaklaşabilirsin. Ama sınırlarını aşmak niye? O zevâta bir cevap verilecekse bırak da o cevabı alanında uzman olanlar versin.

04.03.2019
Bilal Esen