İMAMLA CEMAATİN ARASINI AYIRMAYAN MİNBER !

BİR MİNBER MODELİ
Türkiye'de, hutbenin okunduğu yer olan minber, bazı camilerde cemaat ile imamı birbirinden ayırmaktadır.

Namaz kılarken caminin ön tarafında ilk safların sağında ve minber ile duvar arasında kalan cemaatin, imamın hareketlerini takip edemediği hep şikayet edilmektedir.
İşte bu problemi çözecek bir örnek Ankara/Tacettin Dergahı'ndaki camide var.
Bu minberin bir model olabileceği kanaatindeyim.






KUR'AN KURSU PARASI KURBAN ORGANİZASYONUNA AKTARILABİLİR Mİ?

Herhangi bir kurban organizasyonunda görevli olanların DİKKATİNE !

Genel merkeziniz size para gönderip bununla örneğin 30-40 kurban satın al, kes ve dağıt diyor. Ama gönderilen para bu kadar hayvan satın almak için yeterli değilse ve piyasa daha pahalıysa bu durumda, vakfın diğer paralarından ya da derneğin ve kuran kursunun paralarından buraya ilave edilerek o kurbanlar kesilemez.

Çünkü;
1) Böyle bir şey yapıldığında o vakıf paraları, adına kurban kesilecek kişilere hibe edilmiş olur. Ama adına kurban kesilecek kişiler dinen zengin kişilerdir. Vakıf, kurs ya da hayır paraları, bu zenginlere yardım için harcanamaz.

2) Vakıf, dernek ve kurs paraları vatandaştan toplanırken bunların nereye harcanacağına dair söz verilmiştir. Bu söze ihanet edilemez. Vakıf malına hıyanet olmaz. Hayır parası hangi amaçla toplandıysa ancak o amaç için kullanılabilir.

3) Bir kurban hissesi kimin adına kesilecekse, o hissenin bütün parasının o kişi tarafından verilmiş olması gerekir. Birkaç kişiden para toplanıp bununla "bir" hisse kesilemez. Aksi halde o kişilerin kurbanı geçersiz olur.

Velhasıl, kurban organizasyonları hassasiyet ister, diyorum.



Kurban organizasyonlarının daha şeffaf hale gelmesi hakkındaki geçmişte yazdığım bir yazı için TIKLAYINIZ




Allah'ın korumasındaki ümmet

Allah hiçbir millete zalimleri musallat etmesin. Ulemamızı daima Hakk’ın yanında eylesin. 

Hasan Basri’nin bir rivayeti:
“Âlimler umerâya yağcılık yapmadıkça, salihler kötüleri tezkiye etmediği sürece ve hayırlı olanlar şerlilere yaranmaya çalışmadıkça bu ümmet Allah'ın koruması altında olacaktır. Ancak ne zaman ki bunları yaparlar, Allah da onların üstündeki korumasını kaldırır, içlerindeki zorbaları onlara musallat eder, zorbalar da çok kötü azap çektirirler. Allah onları yoksulluk ve fakirliğe uğratır ve kalplerine korku salar. ”
(Maverdî, Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn, s. 83).










Hacda ve umrede ibadetleri sakatlayan aletler: cep telefonları, kameralar...

Hac ve umre bir çoğumuzun bir türlü yapmaya muvaffak olamadığı ibadetlerden.
Gitmeye muvaffak olanların bazılarının da oralardaki her anını kaydetme ve fotoğraflama merakı oluyor.
Hele bir de bazıları kamerayı kendine doğru tutup "işte şimdi Kabe'deyiz, tavaftayız, dönüyoruz", "işte Ravza'dayız, dua ediyoruz" diye diye çekim yapıyorlar ya... Ben bunları gördükçe bu işlerde bir yanlışlık var diyorum.

Hatıra fotoğraflarına sözüm yok.
Ama bir müslüman ibadet yaparken neden kendini kaydeder, kaydettirir?

Allah'ın evi Kabe'nin etrafında tavaf ederken ya da Peygamberimizinin Ravzasında ibadet ederken, O'na salatü selam okurken neden kendimizin videosunu, selfiesini çekeriz?
Dönünce birilerine göstermek için mi?


Hani ibadetler sırf Allah için yapılırdı.
Başkalarına göstermek için yapılan ibadetin sevabı olur mu? Bu bir riya ve gösteriş değil mi?
Bence hacca ve umreye giden kardeşlerimizin oralarda cep telefonu ve fotoğraf makinlarına dikkat etmeleri ve mümkün olduğunca bunları cepten ve çantadan çıkarmamaları önem arz ediyor.

Rabbim bizim amelimizi görür ve bilir. Başka kayda ihtiyaç yok. Ömrümüzde bir defa gittiğimiz o yerlerde ibadetlerimizi sakatlamayalım.

İbadet yapmadığımız zamanlarda kıyıda, köşede, otururken, gezerken... hatıra fotoğrafı çekebiliriz ama;
Tavaf fotoğrafına hayır!
Dua fotoğrafına hayır!
Namaz fotoğrafına hayır!
Peygamberimizi selamlarken fotoğrafa hayır!

Dr. Bilal ESEN







Vahdet mi cemaat mi?


"Vahdet" kelimesi yerine "cemaat" kelimesini koydum gitti.

Bence Müslümanların vahdeti olmaz, ama bir cemaati, bir ümmeti olabilir. Hepimiz bir cemaat/ümmet halinde beraber olabiliriz.

Bu mesele, o malum cemaat meselesiyle karıştırılmasın, "EHL-İ SÜNNET VE'L-CEMAAT" deyimindeki cemaatten olmayı kastediyorum.

Hani o "kesrette vahdet" gibi tabirler var ya. Onlar da bana biraz muğlak geliyor ve bâtınî yorumlardan esinlenmiş gibi görüyorum o ifadeleri. Kesrette vahdet ifadesi müslümanların birliği değil, olsa olsa Yaratıcının birliği anlamında olabilir. Yaratılanlar çok ama Yaradan bir.

Ne diyelim,
Allah'ın yardımı cemaatle beraberdir, cemaat üzerinedir.


-----------------------


Not 1: Şöyle düşünüyorum: Vahdet kelimesi daha çok zatiyetle alakalı. Ve Müslümanların "vahdet"i toplum içinde kendi kişiselliklerini yitirmelerini, birbirinin aynı olan fertler haline gelmelerini çağrıştırıyor. Halbuki, herkesin tek tip olması değil ki hedefimiz.

Ama "cemaa" kökünden gelen kelimelerle ifade edilirse, "cemaat" olmak, tek tek fertlerin kendi kişiselliklerini ve farklılıklarını koruyarak aynı hedefte toplanmalarını ifade etmiş olur, kanaatindeyim.



Not 2: Vahdet namazı (!)
Müslümanların toplu olarak kıldığı namaza eskiden beri "cemaatle namaz" (salatü'l-cemaa, es-salat fi cemaatin) dendiğini biliyoruz. Peygamberimizin hadislerinde de bir imamın arkasında toplu olarak kılınan namaz hakkında "cemaat" tabiri geçiyor.


Ama birilerine bu yeterli gelmemiş ya da "cemaat" kelimesi "ehl-i sünnet"i çağrıştırdığı için bundan hoşlanmamış olacaklar ki, yeni bir kavram icat etmişler: "vahdet namazı".
Ben bu "vahdet namazı" kavramından da hiç hazzetmedim. Müslümanların "cemaatle" kıldığı namaz varken, böyle yeni uydurma tabirlere ne gerek var?


İlgili haber için bkz.

http://aa.com.tr/tr/dunya/azerbaycanda-vahdet-namazi-kilindi/508944